Topluluk Halinde Değişiklikler Yapmak
Bir insanın dönem dönem tek başına değişiklik arayışına girmesi doğaldır. Tek başına değişikliğe soyunduğunuzda ve başarısız olduğunuzda, kimse fark etmez. Oysa herkesi değiştirmeye çalışma dürtüsü kimi zaman daha ağır basar. Ancak tabii ki, herkes diye sözünü ettiğimiz kişiler gerçekten “herkes” değildir. O kadar fazla gürültü, bilgi kirliliğinin içinde; başka başka durumlar ve onlardan çıkan anlatımların sonucunda, herkesi değiştirme fikrinden hemen vazgeçersiniz. Herkesin çoğu zaman unuttuğu üçüncü bir alternatif daha vardır.
Bir insanın dönem dönem tek başına değişiklik arayışına girmesi doğaldır. Tek başına değişikliğe soyunduğunuzda ve başarısız olduğunuzda, kimse fark etmez. Oysa herkesi değiştirmeye çalışma dürtüsü kimi zaman daha ağır basar. Ancak tabii ki, herkes diye sözünü ettiğimiz kişiler gerçekten “herkes” değildir. O kadar fazla gürültü, bilgi kirliliğinin içinde; başka başka durumlar ve onlardan çıkan anlatımların sonucunda, herkesi değiştirme fikrinden hemen vazgeçersiniz. Herkesin çoğu zaman unuttuğu üçüncü bir alternatif daha vardır.
Seth Godin’e göre, gerçek etki ve değişim işte burada gerçekleşmekte. Sizin değişim fikrinize katılan birkaç kişi daha bulur, beraber değişmeyi denersiniz. Onları organize eder, onlara değişimin kapsamını öğretir ve onları yönetir, değişimin yönünü belirlersiniz. Bunu sadece arkadaş baskısı olarak düşünmeyin. Grup içinde değişimi yaşamak destek sağlar, herkesin aynı yöne gidebilmesi için birbirine yardım etmesi için zemin hazırlar.
Grup birbiriyle senkronize ise, değişim rüzgarı daha da güçlü eser. Grubun içinde büyüyerek beslenir. Grup üyeleri sizin mesajınızın arkadaşlarını nasıl etkilediğini gördüğünde, onlarda da pozitif etki avalans etkisiyle büyür. Günümüzün birçok pazarlama mesajında olduğu gibi, “insanlar bizi bu gibi şeyler yapınca seviyor” fikrinden yola çıkarak değişim popülerleştirilir.
Bireyselden bireyler arası değişime
Seth Godin, bu yeni çoğulcu değişim konseptini yeni kitabı “Your Turn” (Sıra Sende) ile anlatıyor. Bir alana bir bedava veya üç adet alana bir bedava gibi satış stratejilerini hiç de mantıklı bulmayan Godin neden yeni kitabından bir alana bir tane daha hediye ediyor, dersiniz? Geçen hafta yazdığı blog yazısında yeni kitabına şöyle değiniyor: Kitabın amacı daha fazla kitap satıp, daha çok baskı yapmak değil. Grup halinde değişime ön ayak olmak. Web sayfasından yeni kitabı bir adet alamıyorsunuz, birden fazla kopya almanız gerekiyor.
Kitabın beşinci ve son baskından sonra, Godin şu kanıya varıyor: Bir kurum, takım veya grup aynı kitabı okur ve kitapla ilgili konuşmaya başlarsa, kitabın içeriğinin etkisi üstel olarak artıyor. Eğer bir değişimin gerçekleşmesini istiyorsanız, kültür oluşturmaya başlayın. Küçük ancak birbirine çok yakın bir grupla işe başlayın. İnsanların birbirine daha da sıkı bağlandığını, kafaca ve davranışsal olarak senkronize olduğunu fark edeceksiniz. Kültür her zaman stratejiyi yener. Öyle ki, kültürün stratejinin ta kendisi olduğunu göreceksiniz.
Kitabın video tanıtımını yapan The Marketing Book Podcast’in sunucusu Douglas Burdett, Godin’in kitabından şöyle bahsediyor: “Seth Godin’in 20’den fazla kitabı var ve her birini bitirdiğimde aynı reaksiyonu veriyorum: ‘Vauv bu da neydi, bana ne çarptı!’” Okurken sayfalar rüzgar gibi geçiyor, ancak kitabı bitirip de üzerine düşündüğünüzde tüm kavramları birbirine bağlayıp büyük resmi görüyorsunuz. Godin her kitabında okuyucularına ilham veriyor, onları harekete geçirecek gücün gene kendilerinde olduğunu hatırlatıyor.
Korkuları yenme zamanı: ŞİMDİ
Sıra Sende, bize korkularımızı hatırlatıyor. Yenilmekten, insanların ne diyeceğinden korkmamızı, yeni şeylerin getirdiği belirsizliğe karşı duyduğumuz rahatsızlığı hatırlatıyor bize. Aptal görünmek hiç de başımıza gelmemiş bir durum değildir. Zorlu bir problem karşısında ter dökerken kendimizi aptal gibi hissederiz. Bir şeyi yeni öğrenirken acemiyizdir; kendimizi zorlar, yavaş öğrendiğimizi düşünür ve gene aptal gibi hissederiz. Değişim, insanı aptal hissettirir. O nedenle değişime direniriz. Aynı sebeplerden değişimden korkarız.
Kitap da, bu değişimi gerçekleştirmek için en iyi zamanın “şu an” olduğuna bizi ikna ediyor. Kitabı elinizden bırakıp değişimi uçar adım gerçekleştirmek istiyorsunuz. Örneğin, kitap Burdett’i kendi podcastını başlatması için harekete geçirmiş. Seth’in okurlarını sihirli bir ikna etme üslubu var. Okuyucusuyla bağlantı kuruyor, kurduğu mantığın geçerliliğini, basit ve akıcı bir dille aktarıyor. Okurunu destekliyor. Yapmak istediğiniz ve bir türlü cesaret edemediğiniz konu neyse onu sadece deneyim için yapmanız gerektiğini ve ileride pişmanlık duyacağınız tek şeyin o işi yapmamak olacağını vurguluyor.
Bozuk Yürüyen Merdiven Teorisi
2 kişi yürüyen merdivende bir yerden bir yere yetişme telaşındadır. Giyim kuşamlarından, aceleci tavırlarından ve stresli hallerinden yönetici olduklarını hemen anlarsınız. Birden bir gürültü ve ani bir sarsıntıyla yürüyen merdiven durur. Öndeki yönetici öfleyip püfler, diğeri ise bağıra bağıra yardım ister. Sıkılıp sinirlenmeleri, kendilerini çaresiz hissetmeleri normaldir, önemli insanların her zaman olmaları gereken yerler, çözmeleri gereken sorunlar, yerine getirmeleri gereken sorumlulukları vardır. Basit bir arıza onların günlerini mahvetme gücüne sahiptir. Oysa yapmaları gereken basittir: Merdiveni yürüyerek çıkmak… O kadar!
Yani, sıra onlardadır, sıra sizdedir, her zaman. Fırsatı gördüğünüz anda, o sizindir. Fırsat sizin özgürlüğünüzdür.
Bağlantı kurma özgürlüğü – dünyada herhangi birine erişebilirsiniz.
Yaratma/yazma/şarkı söyleme/icat etme ve paylaşma özgürlüğü.
İstediği şeyi öğrenme özgürlüğü.
Bir sonraki projenizi seçme özgürlüğü.
Problemin adı ÖZGÜRLÜK
Bunca fırsatın ve özgürlüğün içinde en önemli sıkıntı bu özgürlüklerle ne yapacağımızı bilemememizdir. Ya da özgürlüğü kullanamayacağımıza inanmamız. Özgürlük risk demektir. Özgürlük sorumluluk getirir. Özgür olduğumuzda seçim yapmak, karar vermek zorunda kalırız.
Özgürlükle ilgili üç ana problem vardır:
1. İşler çoğu zaman umduğumuz gibi sonuçlanmaz,
2. Sonuca ulaşmak çok uzun zaman alır,
3. Sonunda başarısız olabiliriz.
Tutulmayan sözlerin bedeli
Stanford Üniversitesi’nin ünlü Marshmallow Deneyi’ni bilirsiniz. Araştırmacı Walter Mischel bundan 40 sene önce yumuşak süngerimsi bir şekerleme olan marshmallow ile yaptığı çalışma sonucunda çocuk psikolojisiyle ilgili önemli bulgular edinir. 3 ila 5 yaşında çocuklar yalnız başlarına bir marshmallow ile kütüphanede bırakılır ve onlardan yemeden 15 dakika beklemeleri istenir. Eğer şekerlemeyi yemeden beklerlerse 2 şeker alacakları, eğer ki yerlerse sadece o şekeri yiyecekleri bir tane daha verilmeyeceği söylenir. Deney öz kontrol ve iradenin sağlamlığına odaklanır. 20 yıl sonra bu deneyi takiben aynı çocuklarla yapılan çalışma, küçükken irade sahibi olan bugün 20li yaşlarındaki gençlerin tek şekeri yiyenlere oranla daha mutlu, zengin ve ileriye yönelik daha olumlu düşüncelere sahip bireylere dönüştüklerini gösterir. Büyüdüğünüz ortamın bir veya iki şekerleme seçme konusunda büyük önemi vardır.
Uslu olduğunuz takdirde ödüllendirileceğiniz söylendiğinde, gerçekten ödüllendirildiniz mi? Anne-babanız, öğretmenleriniz size adil davrandı mı? Yoksa sürekli size tutulmayan sözler mi verildi? Daha sonra iş hayatına girdiğinizde çalışmanızın karşılığını aldınız mı? Yoksa sürekli yeniden yapılanma, ekonomideki durgunluk gibi sizin dışınızdaki etkenlerden hakkınızı alamadınız mı?
Değişim için haksızlığa uğramışlıkları bir kenara bırakıp yeni fırsatlara açık olmak gerekir. Korkuyu yenin ve başkalarına ve her şeyden önce kendinize güvenin.