Senin Olmayan Bir Şeyi Nasıl Satarsın?
Haziran 9, 2017
0 Comments
Tasarımdan üretime, toptancılardan perakendecilere ve hatta tarladan mutfağa kadar envai çeşit tedarik zincirleri geliştirdik. Ne saymakla ne de satmakla bitmeyecek kadar ürünün üretilmesi, taşınması, satılması ve elbette kullanılması derken ‘el emeği göz nuru’ bir ekonomik modele birkaç yüzyıldır sırtımızı yasladık. Derken internet ve insanlığa sunduğu ‘nimetleri’ çıkageldi.
Çok gerilere gitmeye gerek yok (zaten pek gerisi de yok), maksimum son on yılda ortaya koyduğumuz ‘gelir modeli üretme performansımız’ göz alıcı nitelikte. Havas Media’nın Strateji ve İnovasyon Başkan’ı Tom Goodwin daha 2015’te Techcrunch’ta yayınlanan blog yazısında şunları sayıyordu:
“Dünyanın en büyük taksi şirketi olan Uber’in kendine ait bir aracı bile yok. Dünyanın en popüler sosyal medya ağı olan Facebook kendine ait içerik oluşturmuyor. Dünyanın en büyük perakendicisi Alibaba’nın envanteri yok. Dünyanın en büyük konaklama servisi Airbnb’nin kendine ait bir gayrimenkulü bile yok. İlginç şeyler oluyor!”
İlginç şeyler insanlık tarihinde hep oldu, bundan böyle de olmaya devam edecektir elbette. Ama bunların ardında yatan sebepler üzerine düşünmeden de edilmiyor. Kendine ait herhangi bir mal, mülk, içerik ya da en genel anlamda ‘ürün’ü olmayan bu girişimlerin bir kısmı müthiş bir gelir yaratma başarısı gösterecekleri, günümüzün en büyük ekonomik modellerinden olan ‘Paylaşım Ekonomisi’ni keşfetmişlerdi. Ama genel tabloya baktığımızda ise asıl keşfin çok daha büyük olduğunu zaman içerisinde anlayabildik: ‘Arayüzler’.
Tasarımdan üretime, toptancılardan perakendecilere ve hatta tarladan mutfağa kadar envai çeşit tedarik zincirleri geliştirdik. Ne saymakla ne de satmakla bitmeyecek kadar ürünün üretilmesi, taşınması, satılması ve elbette kullanılması derken ‘el emeği göz nuru’ bir ekonomik modele birkaç yüzyıldır sırtımızı yasladık. Derken internet ve insanlığa sunduğu ‘nimetleri’ çıkageldi.
Çok gerilere gitmeye gerek yok (zaten pek gerisi de yok), maksimum son on yılda ortaya koyduğumuz ‘gelir modeli üretme performansımız’ göz alıcı nitelikte. Havas Media’nın Strateji ve İnovasyon Başkan’ı Tom Goodwin daha 2015’te Techcrunch’ta yayınlanan blog yazısında şunları sayıyordu:
“Dünyanın en büyük taksi şirketi olan Uber’in kendine ait bir aracı bile yok. Dünyanın en popüler sosyal medya ağı olan Facebook kendine ait içerik oluşturmuyor. Dünyanın en büyük perakendicisi Alibaba’nın envanteri yok. Dünyanın en büyük konaklama servisi Airbnb’nin kendine ait bir gayrimenkulü bile yok. İlginç şeyler oluyor!”
İlginç şeyler insanlık tarihinde hep oldu, bundan böyle de olmaya devam edecektir elbette. Ama bunların ardında yatan sebepler üzerine düşünmeden de edilmiyor. Kendine ait herhangi bir mal, mülk, içerik ya da en genel anlamda ‘ürün’ü olmayan bu girişimlerin bir kısmı müthiş bir gelir yaratma başarısı gösterecekleri, günümüzün en büyük ekonomik modellerinden olan ‘Paylaşım Ekonomisi’ni keşfetmişlerdi. Ama genel tabloya baktığımızda ise asıl keşfin çok daha büyük olduğunu zaman içerisinde anlayabildik: ‘Arayüzler’.
Bu girişimlerin hiçbiri 20 yıl önce yoktu. Bunun herkesin bildiği iki basit nedeni var: İnternet ve mobil teknoloji. Teknoloji odaklı dönüşümün her konuda ve her alanda bir şeyleri değiştirip de, ekonomik yaklaşımlarımızı ve satın alma pratiklerimizi değiştirmemesi elbette mümkün değildi. Tabii, dolayısıyla tüketimimize sunulan her türlü ürün ya da hizmeti bize getiren yöntemler de bu dönüşüm içerisinde en baştan oluşturuldu.
Arayüz’ün nesi var?
Devasa üretim tesisleri, akıl almaz lojistik zincirler ve binlerce kişinin işgücüyle desteklenen geleneksel şirket modelleri kurmadan da dünya devi haline gelen girişimler artık sürpriz olarak karşılanmıyor. Artık Uber, Alibaba, Airbnb, Twitter, WhatsApp, Facebook, Google, Instagram gibi şirketler çevremizi sarmış durumda.
Bu girişimlerle birlikte günlük hayatımızdaki en büyük değişiklik, servis sağlayıcılarla iletişim kurmak gibi bir zorunluluğumuz kalmaması oldu. Bazen arabasını kiralamak, bazen evinde bir odada turist konaklatmak isteyen ‘Paylaşımcı’ ile bize sunulan arayüzler üzerinden doğrudan iletişim kurabiliyoruz. Tüm kârı üzerinde tutan arayüz katmanı, alıcı ve satıcıyı doğru şekilde buluşturduğunda sağlayıcısını zengin ediyor. Bu durum olağan bir iş hayatı standardı oldu demek mümkün. Bu ekonomik ilişkinin tarafları (alıcı/satıcı) her zaman bir metanın kullanım hakkı üzerine ticari ilişki geliştirmek zorunda da değil. Ticari ilişkiye konu olan şey bazen işgücümüz de olabiliyor. Örneğin; Freelancer.com işgücü ihtiyacı ile işgücünü buluşturan bir serbest çalışma/çalıştırma arayüzünü kullanıcılarına sunuyor.
Bu noktada ‘arayüz’ kavramını çok iyi anlamak gerekiyor. İki kişi, iki durum ya da herhangi iki şey arasında iletişim kurulabilmesini sağlayan bir araç veya ara birimden söz ediyoruz. Arayüz’le kastedilen her zaman bir web ekranı olmak zorunda değil. Örneğin bir garson, restoranla karnınızı doyurma güdünüz arasında çalışan bir arayüzdür. Müşteri arayüzü olarak düşünebileceğiniz bir garsonla iletişiminizin kalitesi, restoran hakkındaki fikirlerinizi olumlu ya da olumsuz tamamen değiştirebilir.
Kendine ait aracı olmayan Uber, hiçbir konaklama tesisi bulunmayan AirBnb ya da hiçbir üretimi/envanteri olmayan Alibaba gayet insani ihtiyaçlarımızı giderme konusunda karşımıza çıkan ve her biri kendi alanında dünya devlerine dönüşmüş birer ‘arayüz’den ibaret desek, başarılarını ve bu yoldaki çabalarını çok da hafife almış olmayız. Faaliyet gösterdikleri iş alanlarında yerleşik düzenin tadını oldukça kaçırmış bu girişimler ‘Yeni Girişim’ kavramını hayatımıza sokarken, bir yandan da ‘Yeni Sermaye’nin nasıl oluşturulacağını da belirliyorlar.
Büyük şairimiz Cemal Süreya’nın kahvaltının mutlulukla ilişkisi üzerine söylediği sözünü biraz tahrif etsek çok tepki almayız sanıyorum. “Üretim yapmakla ilgili ne düşünürsünüz bilemiyoruz. Ama tüketici ve tüketim nesnesini doğru arayüz üzerinden buluşturmanın Kârlılık’la bir ilgisi olmalı!”