İmkânsızlıklardan Mucize Yaratan Adam
Michael Crossland, Avustralya’nın en ünlü ilham veren konuşmacılarından, filantropist, işadamı. Çok Satanlar listesinde ilk sırada yer alan, Çocuklar Kanser Olmaz kitabının yazarı. Trajik bir yaşamı, kahramanlık öyküsüne dönüştürmüş. Başarılı, tutkulu, inançlı, çok güçlü bir insan…
Michael Crossland, Avustralya’nın en ünlü ilham veren konuşmacılarından, filantropist, işadamı. Çok Satanlar listesinde ilk sırada yer alan, Çocuklar Kanser Olmaz kitabının yazarı. Trajik bir yaşamı, kahramanlık öyküsüne dönüştürmüş. Başarılı, tutkulu, inançlı, çok güçlü bir insan…
Birinci yaş gününden önce “terminal kanser” teşhisi konulan küçük Michael’ın yaşamının mihenk taşı annesi olmuş. Doktorların “Eve gidin çocuğunuzun son günlerini ya da aylarını ailesiyle mutlu geçirmesini sağlayın. Yapabileceğimiz başka bir şey yok.” sözüne, “Oğlumun hayatta kalma şansı nedir?” sorusuyla karşılık vermiş Michael’ın annesi. Doktorlar durumun umutsuz olduğunu, Michael’ın ölme olasılığının %96 olduğunu söylemişler anneye. Michael’ın annesi demir bir iradeyle, o cılız %4’e odaklanmış. Yani bardağın dolu kısmına…
Doktorunun az da olsa kurtulma şansı doğurabilecek yeni bir ilaçtan bahsetmesiyle, Michael’ın Annesi, henüz insanlar üzerinde denenmemiş bir kanser ilacını 24 çocukla beraber Michael’ın denemesine karar vermiş. Bir umut ışığı doğmuş, umutsuzluk içerisinde bir minicik ışık. Bir ay içinde 25 çocuktan 20’si ölmüş, üç ay içinde 25 çocuktan 24’ü. Üç ay boyunca Anne doktorların gelip ölen çocukların üstlerini örtüp götürmelerini ve de onları öldüren ilacı aynı doktorların kendi oğluna enjekte etmelerini izlemiş umutsuzluğa kapılmamaya çalışarak, umuduna ve inancına sıkı sıkıya tutunarak… Bir gün hastaneden çıkmışlar, ancak doktorlar uyarmış “Michael hiçbir zaman normal bir çocuk olmayacak, hiçbir zaman okula gidemeyecek, hiçbir zaman herhangi bir spor yapamayacak, evde büyüyen bir çocuk olacak ve eğer delikanlılık dönemine erişebilirse bu büyük bir mucize olacak” diye…
Michael’ın ise en büyük hayali bir gün Amerika’da beyzbol oynamakmış. Annesi hariç, herkes bu hayaline gülüyormuş. Hayatının dörtte birini geçirdiği hastane odalarında o yatakta, annesi sandalyede beyzbol atma ve yakalama oynamışlar anne oğul durmadan, yorulmadan, sıkılmadan… Michael hayatı pahasına, ne olursa olsun beyzbol oynamak istediğinden eminmiş. Bünyesi bu kadar zayıf olan biri için bu hayali gerçekleştirmek hiç de kolay olmamış, ancak başarmış. Henüz 12 yaşında kalp krizi geçirdikten, daha sonra mono ve bakteriyel menenjit olduktan sonra… Yılmamış çalışmaya devam etmiş. 17 yaşında Arizona’da beyzbol oynamaya başlamış ta ki 18 yaşında beyzbol maçı sırasında kalp krizi geçirene kadar… Hastanede olduğu sürede hayata küsmüş, “Neden ben, neden hep sağlığım beni engelliyor?” diye kendi kendine bir hesaplaşma yaparken, Annesinin sözü kulağına çalınmış: ‘Michael kaç kez düştüğün değil, her defasında nasıl ayağa kalktığın hayat kaliteni belirler.’
Avustralya’ya döndüğünde bir bankada işe girmiş. Üçüncü gününde uzun boylu, yaşlı bir adam masasına gelmiş ve “Michael
merhaba ben Tom, bankanın CEO’suyum, gel seninle biraz konuşalım” demiş. O zaman Michael CEO’nun ne anlama geldiğini bile bilmiyormuş… Tom’un ofisine gitmişler ve kısa bir sohbet başlamış: CEO Michael’a beş yıl sonra kendini nerede gördüğünü sormuş, Michael’ın hiçbir fikri yokmuş, ancak Annesinin ona her zaman öğrettiği gibi, “Hedeflerinde Ay’a nişan al, eğer ki kaçırırsan, yıldızlara isabet edersin.” Dolayısıyla, o da “Tom’a beş yıl içinde senin işini alacağım” demiş. En büyük Patrona söylenecek şey değil ama Michael kısa sürede yükselişiyle hızla altını doldurabileceği bir söylem olmuş. Bir sene içinde Avustralya’nın en genç banka müdürü, iki yıl içinde en genç bölge müdürü, üç yıl içinde en genç eyalet müdürü, dört yıl içinde de tüm Avustralya pazarından sorumlu satış geliştirme müdürü olmuş. 300 çalışanın raporlaması, 120 banka şubesinin kontrolü ona bağlıymış, çok iyi bir maaş, milyon dolarlık bir ev, spor araba, Armani takım… Muhteşem bir paket… Ve CEO Tom’a doğrudan raporlama yapıyormuş!
Tüm bu başarılarını hayatının ilham kaynağı Annesine borçlu olduğunu dile getiriyor. Annesine kendi adına verdiği hayat mücadelesi için teşekkür etmek için yeni bir ev almış.
Bugün güçlü olma sırası Michael’da. Yine ölümcül başka bir kanserle karşı karşıya, boğazında tümörler bulunmuş. Bu sefer annesini rahatlatacak ve bardağın dolu tarafına %4’e odaklanma sırası yetişkin Michael’da. Doktorların “yarının garantisi yok, hayatını yavaşlatmalısın” sözünü “Hiçbirimiz için yarınların garantisi yok” olarak alıyor ve dünyada kaç gün yaşadığından çok, o günlere neler sığdırdığının önemini vurguluyor.
Michael’dan Öğrendiklerim
Michael hepimize örnek olabilecek, ilham verecek bir kahraman. Herkesin çıkarabileceği sonuçlar var, verdiği mücadelelerden ve yaşama tutunmasından…
Ders 1. Rol modeliniz hayatınızı şekillendirir.
İnsanın hayatında karşısına çıkan rol modelleri çok önemlidir. Michael’ın hayattaki en büyük şansı Annesi olmuş. Her anne çocuğu için en iyisini ister ve elinden geleni yapar ancak Michael’ın annesi inancını her zorlu dönemeçte korumuş, en kötü anları kendi içine bastırarak oğlunu hep olumluya yönlendirmiş. Hep hayallere doğru, emin adım yürümüşler. Önlerine çıkan kocaman engellere rağmen…
Ders 2. Azim, inanç ve çalışmayla başaramayacağınız şey yok.
Önemli sağlık problemleri, karşılarında büyük engeller olmayan birçoğumuz azim, inanç ve sıkı çalışmadan yana kaybediyoruz. Çoğumuz sabırsızız. Her şeyin filmlerdeki gibi önümüze bir rastlantı sonucu gelmesini veya gümüş tepside sunulmasını bekliyoruz. Oysaki gerçek hayat daha farklı. Karşınıza rastlantı sonucunda çıkacak bir fırsatı değerlendirmek için sadece orada olmak ve fırsatı görmek yetmiyor. Asıl başarı, azimle uzun saatler çalışmada… Doğru yetenekleri etrafınızda toplamada ve her aşamasında yaptığınız işe inanmanızda saklı. Bir şeylere kolayca ulaşmak bir mitten ibaret, inanmayın… Çalışın.
Ders 3. ‘Yapamazsın, imkânsız’ diyenlere kulak tıkayın.
Çocuk yaşlarımızdan beri mantığa, uslu olmaya programlandık. Anne babanız uslu olmayı, öğretmenlerimiz mantığımızı dinlemeyi tekrar tekrar söylediler bize. Sonuç, olması gereken, sistemi takip eden, kurallara uyan insanlar olarak yetiştirildik. Liderler, yarının yaratıcıları ise; tam aksine bu şablonlardan sıyrılabilenler, “Neden?” diye sorabilenler ve akıllarına yatmayanı yapmama cesaretini gösterenler. Sıra dışı olmaktan çekinmeyenler. Yapamazsın, buna kimse izin vermez, gücün yetmez, bunu şimdiye kadar kimse yapamadı ve benzeri sözleri kulak arkası yapma cesareti olanlar. Kendi doğruları için dünyayı değiştirmeyi, insanları potansiyellerini kullanmaya yöneltmeyi başaran azınlıktan olmak için cesaret gösterin. Her şey bir adımla başlar…
Ders 4. Yaşam nicelik değil, nitelik olarak gör.
Michael’ın en başarılı olduğu alan belki de bu. Sayılı günlerinin farkında olmak ona günü yaşamanın önemini nefes aldığı her an hatırlatmış. O an ne yapabilirse yapmış, ertelememiş. Hep sevdiği şeylerin peşinden gitmiş. Bunu yarın yaparım dememiş, hemen yapmış belki yarın burada olmam diye. Michael’ın durumunda bir insan kolaylıkla hayata küsüp ölümünü bekleyebilir, hayatını boşa harcayabilirmiş. O her güne bir armağan olarak bakmayı ve nitelikli bir yaşam sürmeyi seçmiş. Bazen niceliklere çok takılıyoruz. Ne kadar varlığımız var o edindiğimiz en büyük zenginliğimiz gibi geliyor. Oysa, hayatı nasıl yaşadığımız, kimlerin yaşamlarına dokunduğumuz, geriye manevi olarak neler bırakacağımız her şeyden daha önemli.
Ders 5. Başarının sırrını paylaş.
Başarı konusunda cömert olmak gerek. Bildiğini paylaşmak bilgiyi büyütüyor, insanı bireysel ve toplumsal düzeyde geliştiriyor. Çok başarılı insanların başarısı dışardan o kişiye özgü gıpta edilecek bir şeymiş gibi görünüyor. Başarısını, alışkanlıklarını, vizyonunu, çalışma temposunu kendisinden dinlediğinizde veya otobiyografisini okuduğunuzda işin arka perdesini görüyorsunuz. Başarıyı getiren her şeyin büyük resmin bir parçası olduğunu ve hiçbir şeyin şans eseri olmadığını…
Michael’ın hikâyesine kulak verin ve hayatı ıskalamayın…
Bu yazı 5 Haziran 2018’de Dünya Gazetesi’nde yayımlanmıştır.