HERKESİN İŞ-YAŞAM DENGESİ BAŞKA
Yazar: Ela Erozan Gürsel
İşinizi ve özel hayatınızı net bir şekilde ayırmanız ne kadar mümkün? Saat 18.00 oldu mesai saatiniz bitti, bilgisayarınızı kapatıp eve gidiyorsunuz, ertesi sabaha kadar hiç mi işi düşünmüyorsunuz? İşinizle ilgili hiç mi telefon gelmiyor? Ertesi gün yapacağınız sunumla ilgili hiç mi hazırlık yapmıyorsunuz? Haftasonları işinizle ilgili konferanslara, organizasyonlara katılmanız gerekmiyor mu? Eş dost çevresinde size işinizle ilgili birçok soru sorulmuyor mu? Kimi zaman saatlere varan sohbetlere girmiyor musunuz? Kısacası, gününüzün dolayısıyla yaşamınızın çoğunu ayırdığınız mesleğiniz sizi siz yapan kimliğiniz haline gelmiyor mu?
İş yaşamınızın içine tamamen nüfuz etmiş sizin kimliğinizi, varoluş sebebinizi tanımlamaya başlamışken, özel yaşamınızdan nasıl ayırabilirsiniz? İşi özel hayatınızın ne kadar dışında tutmak sağlıklı? Bu dengeyi nasıl kurmak gerek?
Mesele çok sevdiğin bir iş yapmakta. Eğer işini, mesleğini çok seviyorsan, işine hayatında yer açmak zor değildir. Üretmek, yenilikler getirmek, eski iş yapış biçimlerini, hizmetleri, ürünleri geliştirmek bir keyif haline gelir. Kafaya takarsınız sorunları, problemleri gidermek için uykusuz geceler geçirirsiniz. Zaman zaman bu ailenizden uzak kalmanız anlamına gelir, bazen sevdiklerinize dilediğiniz kadar zaman ayıramazsınız. Teselliniz işinizi en iyi şekilde yapmak, sizden sonrakilere örnek oluşturacak birşeyler bırakmaktır. Yani, terazinin dengesi kimi zaman bozulur, iş yaşamı ağır çeker, özel yaşam hafifler. Yarın öbür gün gelir birkaç uzun haftasonu tatiliyle terazinin dengesi tam tersine döner. Günümüzün yoğun yaşamı içinde sürekli denge hali beklemek pek gerçekçi bir yaklaşım değil.
Denge Nedir?
Fizikte denge cisme etki eden kuvvetlerin bileşkesinin ve herhangi bir noktaya göre momentlerinin toplamının sıfır olması hali olarak tanımlanır. Denge halinde bulunan bir cismin ivmesi de sıfırdır. Dışarıdan herhangi bir kuvvet etki etmediği müddetçe cisim denge halini bozmaz. Newton mekanik yasasıyla ‘her etki için eşit ve zıt bir tepki vardır’ der.
Uzakdoğu felsefesinde gerek Hinduizm gerekse Budizm’de önemli yer tutan karma yasası da her hareketin geri dönüşü olduğunu savunur. İyilik iyilikle, kötülük kötülükle, hoşgörü hoşgörüyle, kin kinle, sevgi sevgiyle karşılık bulur. Kısacası, her birey ne ekerse onu biçer. İlle bir kişiye yaptığınız iyiliğin gene o kişiden gelmesi gerekmez ancak hiçbir iyilik boşa gitmez, hiç beklemediğiniz bir yerden size döner gelir. Aynı şekilde, kimsenin yaptığı kötülük yanına kar kalmaz, bir bumerang misali gelir kötülük yapanı bulur. Bu evrensel etki-tepki yasası tüm dünyanın dengede kalmasını sağlar. Burada sözü edilen denge fizikteki gibi durağan bir durum değildir, aksine dinamik, sürekliliği olan bir döngüdür.
Karma Yasası ile İş-Yaşam Dengesi Paralel
Gençlik yıllarından başlayarak uzun bir maratonu en önde bitirmek için antrenman yapan birçok profesyonel vardır.Zamanlarının çoğunu okulda, işte, seyahatte geçirip bir görevden bir diğer göreve getirilen azimle çalışan başarma güdüsü hiç gerilemeyen parlak insanlardır bunlar. Bu insanların iş yaşam dengesini gösteren terazi hep işin ağır, özel yaşamın hafif çektiği bir konumda durur. Günde işe 12 saat ayırıyorlarsa, eşlerine, çocuklarına, hobilerine ayırdıkları zaman birkaç saati geçmez. Bilinçli bir seçimdir onların işe verdikleri önem. Çok başarılı olmak için sadece çok zeki, akıllı olmak yetmez, çok çalışmak, risk almak, sorumlulukların gereğini yerine getirmek, uzun saatler işin başında olmak gerekir. Bunun karşılığında üst düzey yönetici olmak, holding yönetmek, patron olmak mümkün olur. Titr, prestij kabarık kazançlarla gelir. Çocuklarıyla uzun saatler görüşemese de, yönetici bir anne-baba çocuğunu en iyi okullarda okutur, gelişimiyle ilgilenen en iyi bakıcıları tutar, ailesinin geleceğini garanti altına alır. Yani, karma yasasına göre, çalıştığı uzun saatler, verdiği zorlu kararlar karşılığında kendi ve ailesi için iyi bir yaşam sağlar.
Bir diğer akıllı çalışan görevinin dâhilinde işini en iyi şekilde yapıp mesai saatlerine harfiyen uyabilir. Uzun yıllar aynı görevde ve şartlarda kalırken ailesine daha uzun saatler ayırabilir. Belki çocuklarını en iddialı okullara gönderemez ama bilinçli kararlar vermek için araştırır, okur, çocuğun nelere eğilimi olduğuna dikkat eder, özel hayatına daha fazla zaman ayırır, kitap okumaya, sinema tiyatroya gitmeye vakti vardır. İşte yoğun saatler yerine çocuklarının büyüdüğünü yakından takip etmeyi, yaşamla içiçe olmayı istemiştir. Belki de bu profesyonel iş yaşam terazisinin dengede olduğu durumlara güzel bir örnek. Ancak bunu kaç kişi yapabiliyor? Kaç kişi hırslı kariyerine dur diyor ya da kaç kişiye böyle bir seçim şansına sahip oluyor? Belki çok fazla kişi değil, belki de bazen seçim şansı olsa da öyle veya böyle tutturduğumuz yola devam etmeyi tercih ediyoruz.
Kadınlar için İş-Aile Dengesi
Kariyer yapan kadınların çalışma hayatı söz konusu olunca işin rengi değişiyor: İş aile dengesinden bahseder oluyor. Kadının rolleri iş dışında erkeğin rollerinden daha karmaşık. Anne, eş, ev hanımı, organizatör gibi birçok şapka giymesi gerekiyor. Tam zamanlı çalışsa da, şirketin en tepesinde yönetici veya patron olsa da, bu rollerinden muaf olamıyor. Belki ev hanımı görevini bir yardımcıyla outsource edebiliyor ancak anne ve eş rollerini kendinin layıkıyla yapması gerekiyor. Asistanı çocukların piyano, futbol gibi etkinliklerine yardımcı olsa da, çocukların dersleriyle, aktiviteleriyle ilgilenecek, onları oyun parkına, hayvanat bahçesine veya arkadaşlarının evine götürecek gene anne rolüyle kendisi. Okulda problem yaşadıklarında, kırık not aldıklarında veya arkadaşlarıyla sürtüşmeler olduğunda kendilerini en yakın hissedecekleri kişi anneleri. Çalışan anne olmak hem kadın hem de çocuk için oldukça sağlıklı ancak çalışma tarzının, saatlerinin esnekliği önemli. Kadının en etkin şekilde üretebilmesi için çocuklarının iyi olduğunu bilmesi şart.
Beklenti: Süper Kadın Olmak
Ocak 2009’da Anne-Marie Slaughter Hillary Clinton tarafından Obama Hükümeti’nde görev almak üzere Politika Planlama Direktörü olarak atandı. Slaughter bu göreve getirilen ilk kadındı. Amerikan Dışişlerinde büyümeyi arttırmayı planlayan Quadrennial Diplomacy and Development Review’nün baş mimarıydı. Başarılı büyüme planı ile Dışişleri Bakanlığı’nın en prestijli ödüllerinden Dışişleri Olağanüstü Hizmet Ödülü’ne layık görüldü. Gerek politik gerekse kurumsal kariyer açısından parmakla sayılan kadın yöneticilerden biriydi. Şubat 2011’de birçoklarının şaşkınlığı ve hayal kırıklığına sebep olan istifasını teslim etti. Hükümetten ayrılarak Princeton Üniversitesi’ndeki akademik kariyerine geri dönme kararı aldı. İşten ayrılma sebebini kamuoyuna samimi bir dille şu şekilde açıkladı: ‘Eve dönmeye sadece Princeton Üniversitesi’nin kurallarından dolayı değil – 2 yıldan uzun süreyle izin kullanırsanız, kürsünüzü kaybediyorsunuz – ailemle beraber olma isteğimden dolayı karar verdim. Yüksek seviyede hükümet görevini yürütürken, büluğ çağında iki oğlumun ihtiyaçlarını gidermem mümkün değildi.’
Slaughter’ın zor kararında olduğu gibi, kadınlar için aile işin önüne geçebiliyor. Çok az sayıda kişinin gelebileceği mevkilerden ayrılmak ve aileyle zaman geçirmek pırıltılı kariyer öykülerini geride bırakmak için geçerli sebep olabiliyor. Burada iş-yaşam dengesini korumak nasıl mümkün?
Slaughter’ın yaptığı gibi seçim yaparak…
Denge iş lehine bozulduğunda, bazen kişinin olayların dışına çıkıp eliyle bir hamle yaparak teraziyi özel yaşam lehine çevirmesi gerekiyor.
Bu yazı Dünya Gazetesi'nin Değişim Yelpazesi köşesinde 25.09.2012 tarihinde yayınlanmıştır.