15 49.0138 8.38624 1 0 4000 1 https://hrpozitif.net 300 true 0

HR+

Yaşamımızda Satranç mı, Poker mi Oynuyoruz?

0 Comments

Yaşamda aldığımız kararlar bir strateji oyunu mu, yoksa şans faktörü azımsanmayacak ölçüde kaderimizi etkiliyor mu?

Oyun teorisinin babası John von Neumann Londra’da bindiği bir takside satrancı oyun teorisinin nasıl dışında tuttuğunu basit bir dille şöyle anlatır: ‘Satranç bir oyun değildir, bir hesaplama türüdür. Doğru cevapları her sefer bulamayabilirsiniz, ancak teoride her zaman bir çözüm ve her bir pozisyon için doğru bir prosedür vardır.’ Neumann sözlerine devam eder, ‘ancak gerçek oyunlar hiç de satranca benzemez. Gerçek yaşam da hiç böyle değildir. Gerçek yaşam blöflerle, karşınızdaki kişilerin gerçek niyetlerini anlamaya çalıştığınız ufak tefek kandırmaca taktikleriyle doludur. Ve de tüm bu taktikler oyun teorisindeki oyunlarda mevcuttur.’

Yaşamımızda aldığımız tüm kararlar – iş hayatımızdan, harcama ve birikimlerimize, sağlığımızdan, yaşam tarzı tercihlerimize, çocuklarımızı nasıl yetiştirdiğimizden, çevremizdekilerle kurduğumuz ilişkilere – her şeyi belirsizlik, risk, ve zaman zaman hayal kırıklıkları içerir. Hepsi de pokerde sıklıkla karşılaştığımız öğelerdir. Eğer ki, belirsizlik ve şans elementlerini dikkate almaz, yaşama satranç gibi, net formülasyonlarla yaklaşırsak, sıkıntılar peşimizi bırakmaz, beklenmedik sonuçlar bizi şaşırtır, hayal kırıklığına uğratır.

Satrançta gizli saklı yoktur, çok nadir şans devreye girer. Her taş iki oyuncunun da görebileceği şekilde dizilir, oynanır. Kimsenin elinde oyunun kaderini değiştirecek bir zar veya birden oyuna girecek yeni taşlar ya da kartlar yoktur. Eğer satrançta kaybettiyseniz, daha iyi hareketler yapmadınız veya görmediniz demektir. Teoride her bir adımınızı geriye alıp nerede hata yaptığınızı görmeniz mümkündür. Eğer bir oyuncu diğerinden iyiyse, iyi olanın oyunu kazanması kaçınılmazdır. Satranç, ustaların strateji oyunudur, verilen kararlar ustalığı, deneyimi ve bilgi birikimini gösterir, şansa neredeyse yer yoktur.

Poker ise, gerçek yaşamın aynasıdır, bir belirsizlikler oyunudur. Elinizdeki kartlar kadar bilginiz vardır, geri kalan şans, belirsizlik ve belirsizlikte karar verme yetisi olarak özetlenebilir. Değerli bilgiler saklıdır. Şans faktörü hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir çünkü her elde her kart çekmede en doğru kararları verip gene de oyunu kaybetmek mümkündür. Çömez bir poker oyuncusunun şanslı bir el ile, dünya şampiyonunu yenmesi mümkünken, satrançta en iyi oyuncunun kazanma ihtimali yüzde yüze yakındır.

Gerçek Yaşam = Poker

Belirsiz dünyada doğru kararları vermede başucu kitabı niteliğinde Annie Duke’un Thinking in Bets: Making Smart Decisions When You Don’t Have All The Facts kitabı, poker ve satranç karşılaştırmasını başarılı bir şekilde yapmakta.  Duke 20 yıl profesyonel olarak poker oynarken öğrendiği, duygusallıktan arınmış rasyonel karar verme ve öğrenme stratejilerini profesyonel ve kişisel yaşama aktarma deneyimlerini bu kitapta toplamış. Duke’nun felsefesi, tahmin etmeyi iki faktörün etkilediğini kabul etmekle başlıyor: bu faktörlerden biri, kararlarımızın kalitesi, diğeri şans. İkisi arasındaki farkı anlamak ise, başarının anahtarı. 

Annie Duke’nin yaşamı da satranç oyununda pokere dönmüş bir yaşam öyküsü. Duke, psikoloji profesörü olmuş bir profesyonel poker oyuncu. Herhangi bir poker oyuncusu değil, iki Dünya Poker Şampiyonasını şampiyon olarak bitirmiş ve 6.4 milyon dolar ödül kazanmış bir poker dehası. Herhangi bir üniversitede akademisyen değil, Amerika’nın Ivy League adını verdiği en prestijli üniversitelerinden mezun, University of Pennsylvania kognitif psikoloji doktoru, ve Columbia University İngilizce ve Psikoloji mezunu. Duke’nin kaderi hiç beklenmedik şekilde doktora tezini verdikten sonra, hastalanmasıyla yön değiştirir, post-doktora çalışmalarını durdurur ve kısa bir ara olarak belirlediği bu dönemde profesyonel poker oyuncusu olan erkek kardeşini takip ederek poker oynamaya başlar. Başarı kazanmak için belirsizlikler içerisinde en iyi kararı vermeyi gerektiren ve de şans etkenini her elde içinde bulunduran bu oyuna adeta aşık olur. Ve de bu akademik dünyaya ara dönemi 20 yıllık bir profesyonel poker oyunculuğu kariyerine dönüşür.

Duke’e göre, aslında akademik hayata ara vermemiştir, sadece insanları etüt edip nasıl öğrendikleri ve nasıl karar aldıklarına dair araştırmalarını sürdürdüğü farklı bir laboratuvar ortamına geçmiştir. Pokerde bir el ortalamada 2 dakika sürer. Ve o bir el içerisinde oyuncu yaklaşık 20 farklı karar vermek durumundadır. Her karar son derece elle tutulur bir sonuca çıkıyor: masaya konulan parayı kazanmak veya kaybetmek. Şans faktörü ise, son derece somut bir şekilde kendini kazanmayı kolaylaştıran şanslı bir el ve de kazanmayı neredeyse imkansız kılan kötü bir el olarak göstermekte. Şansı ve belirsizliği yönetmek ise iyi poker oyuncularını ortalama oyunculardan ayıran en büyük faktör. 

Annie Duke’nin iyi poker oynaması için her bir kararı bet yani tahmin veya iddia olarak görmesi gerekmiş. Bet’i tanımlarsak belirsiz bir gelecek ile ilgili alınan karar. Ne zamanki Duke aldığı kararları birer tahmin olarak görmüş, o zaman belirsiz ortamlarda fırsatları görmesi daha kolaylaşmış, kararları duygulardan çok, mantık çerçevesinde verir olmuş. 

Bir sonraki, kariyer fırsatı ise, poker oyuncusu bir arkadaşının fon yöneticilerine vermesi gereken bir konuşmayı geri çevirmesi ve yerine Duke’yi tavsiye etmesiyle önüne çıkmış. Pokerde başarı sağlayan ipuçlarının borsacılara sağlayacağı yararlardan oluşan konuşması son derece başarılı olmuş ve Duke kendini farklı endüstrilerde ve fonksiyonlardaki profesyonellere belirsizlikler ortasında karar alma konusunda konuşmalar vermeye başlamış. Ve de akademisyenliğin eğitim, bilgi paylaşmak ve topluma geri vermek gibi önemli unsurlarını yeniden hayata geçirmeye başlamış.

Belirsizliği Kabul Etmekle Başlayın

Duke verdiği seminerlere farklı mesleklerden karar verici konumundaki profesyonellere bir tavsiye vererek başlamakta: belirsizliği kucaklayın, ‘bilmiyorum’ demekten korkmayın. Bilmemek ve bilmediğimizi yüksek sesle söylemek küçük yaştan itibaren zihinlerimize kötü bir şey olarak kodlanmış durumda. Nörobilimci Stuart Firestein’a göre, aydınlanmak için en gerekli adım bilmediğini kabul etmek ile başlıyor. Bilmiyorum’u bu konuyla ilgili hiçbir fikrim yok’tan çok, konuyla ilgili bir takım verilere sahip olmakla beraber, sonucundan emin değilim gibi daha nötr bir seviyeye taşımamamız gerekli. İyi poker oyuncuları ve iyi karar vericilerin ortak yanı belirsizlikler içerisinde kendilerini belli ölçüde rahat hissedebilmeleri. Ne kadar iyi olurlarsa, ne kadar konuya hakim olurlarsa olsunlar, kesin bir sonuçtan emin olmamaları onları zayıf değil, güçlü kılmakta. Ellerinde olan bilgi ışında, belli tahminler yapıyorlar, tahminlerinin sonuçla örtüşmesi için şansın ve kontrol edemedikleri faktörlerin lehlerine biraraya gelmesi gerektiğini kabul ediyorlar. Faktörlerdeki farklı kombinasyonlara göre, farklı tahminler yapmaları, farklı pozisyonlar almaları mümkün. Bu esnekliklerini sonuçtan emin olmayarak canlı tutuyorlar ve birçok olasılığı dikkate alıyorlar. 

Sadece poker oyuncuları değil, tüm karar vericilerin yapması gereken de bu. Başarı her zaman karşı tarafı yenilgiye uğratmak olmayabilir ancak bazen kazanmak, bazen zararları minimize etmek, bazen iki tarafın yarar sağlayacağı durumları hayata geçirmek olabilir.

Previous Post
Uzaktan Çalışanların Astronotlardan Öğrenecek Çok Şeyi Var
Next Post
C-Suite’te İnovasyon

0 Comments

Leave a Reply