UZMAN DEYİP GEÇME!
Yazar: Ela Erozan Gürsel
İşe alım uzmanı, satış ve pazarlama uzmanı, dış ticaret uzmanı, muhasebe uzmanı ve daha nice ilan…
Herhangi bir online iş portalına girdiğinizde ‘uzman’ kelimesiyle bir arama yapın, karşınıza binlerce giriş seviyesi ilan çıkacak. Uzman çoğu zaman 1 ila 2 yıl deneyimli veya yeni mezunların yapabileceği işler için uygun görülen unvan Türkiye’de. Peki yurtdışında nasıl diye aklınızdan geçiriyor olabilirsiniz. Durum yurtdışında da pek farklı değil…
Amerika ve İngiltere’de uzmanla aynı anlama gelen ‘expert’ ve ‘specialist’ terimleri giriş seviyesi pozisyonlarına veriliyor. Asya’nın en fazla sayıda çok uluslu şirketine ev sahipliği eden – benim de ikamet ettiğim – Singapur’da ise, bu terimlere bir de yenisi ekleniyor: ‘executive.’ Batı dünyasındaki ‘yönetici’ anlamı yerine, burada executive uygulayan, işi yürüten anlamlarında kullanılıyor.
Kısacası, uzman ünvanını işe girerken peşin olarak veriyoruz ve taptaze beyinleri ‘uzmanlaşma’ serüvenine dâhil ediyoruz.
Uzmanlaşmak uzun ve meşakkatli bir yol. Her dönemeçte farklı zorluklar, sürprizler, kazalar ve ödüller bizi bekliyor. İşin aslı bu uzmanlaşma sürecine iş hayatına atılmadan çok daha önce başlıyoruz. Dünyaya gelir gelmez ‘bebek’ olarak hayatta kalma ve büyüme gayretimiz ilk uzmanlaşma denemelerimiz. Oğlum Uzay haftaya 8 ayını dolduracak. Doğumdan sonra en acılı deneyimini yaşadı. 4.5 aylıkken dişetlerinin içinde gördüğümü iddia ettiğim dişlerden biri iki haftalık zorlu bir süreçten sonra daha yeni yüzeye çıktı. Sancılı bir dönem oldu hem onun hem de bizim için. Evin içinde bir sağa bir sola deli fişek emeklemelerden, birkaç saatte bir tekrar eden ağlama nöbetlerinden sonra alt dişlerden biri beyaz beyaz göründü. Büyümenin elle tutulur hale geldiği bir andı biz anne babası için. Ağrı sızı, ağlamalar yerini gülücüklere bıraktı ta ki diğer diş ve onu takip edecek diğerleri çıkana kadar…
Fiziksel büyümenin yanında, çocuğun gelişimi hayal etmek beni hep heyecanlandıran bir konu. Bebekten çocuğa dönüşümü, ilk adımları, ilk sözcükleri, o berrak bakışlarıyla gördükleri karşısında şaşkınlığı, heyecanı ve o küçücük kafasının içinde oluşmaya başlayan derya gibi hayalgücü… Büyümek ve gelişmek ne kadar anne babanın kanatları altında gerçekleşse de zorluklar ve engebelerle dolu. Herşeyden bihaber bebek için her yenilik yeni bir travma, yeni bir zorluk, azimle çalışılması gereken yeni bir konu. Bebek herşeyi öyle bir merakla, öğrenme isteğiyle ve başardıkça artan hazla yapıyor ki, bizlere karşımızdaki küçük insanın gelişimini keyif ve hayranlıkla seyretmek kalıyor.
Büyümek, öğrenmek, gelişmek nasıl birbiriyle içiçe kavramlar değil mi? Yetişkin olduktan sonra bu kavramları düşünmek aklımıza dahi gelmez. Büyüdüğümüzde okul sıralarını geride bıraktığımızda bir süre öğrenme devrinin kapandığına inanırız. Kapı gibi diplomamız, şakıyarak konuştuğumuz yabancı dilimizle kendimize güvenimiz tamdır. Birkaç görüşme yapar okul hayatının iş hayatıyla aynı olmadığını farkederiz. Ancak hevesle iş görüşmelerine gitmeye devam eder, kendimizi doğru ifade etmeye çalışırız, sonunda ‘uzman’ olarak bir işe girer, bambaşka bir dünya ile karşılaşırız. İş dünyası mesleğinize ve hayata dair birçok bilgi ve deneyimin gerçek okuludur. Teoriler yerine pratik bilgiler beklenir bizden, geçer not yerine maaş alırız, büyük hatalar sonucunda sınıfta kalmaz işten atılırız. Yetişkin olmak farklı sorumluluklar getirir. Adımız ‘uzman’dır ama aslında ne kadar çömez olduğumuzu, ne çok yol kat etmemiz gerektiğini zaman içinde farklı olaylarla karşılaştıkça anlarız. İşi öğrendikçe daha çok sorumluluk almak, daha çok para kazanmak, daha iyi pozisyonlara gelmek isteriz. Tüm bunlar için kendimizi geliştirmemiz gerekir. Aynı Uzay’ın dişini çıkartması gibi belli bir sürecin sonunda zaman zaman sancılı dönemlerden geçerek gelişir insan. Bilgi ve deneyim size hiçbir zaman gümüş tepsiyle sunulmayacaktır. Tam aksine bir maden işçisi gibi zorlu şartlarda saatlerce çalışmanız gerekebilir. İşiniz tekdüze ve basit bile olsa, en iyisini yapmak için aynı özenli ve özverili çalışmayı göstermelisiniz.
Gelişerek uzmanlaşmaya başlarız. Hani şu bize peşin peşin verilen ‘uzman’ unvanı var ya, ona gerçekten layık olmak için çok sıkı çalışmamız gerekir. İşinin ehli olmak, konusunda aranan, danışılmak istenen insan olmak kolay iş değildir. İçini doldurmaya kalktığınızda ‘uzman’ uzun yılların titiz çalışmasını simgeler. Malcolm Gladwell’in 10.000 saat kuralını çok severim, kuralın fikir babası aslında İsveçli psikolog Anders Ericsson’dur ancak Gladwell 10.000 saatlik uzmanlaşma sürecini akademik çevrelerden işletme dünyasına kazandırmıştır.
Kurala göre, bir işte uzmanlaşmanız için o işi tam 10.000 saat süresince yapmanız gerekir. Örneğin, haftada 20 saatinizi bir işi yapmaya ayırıyorsanız, 10 yılın sonunda o konunun uzmanı olacaksınız demektir. Gladwell ‘Outliers’ adındaki kitabında Beatles ve Bill Gates gibi alanlarında çok başarılı insanlardan örnekler verir. Bu insanların başarılarını çok akıllı, yetenekli ve hırsı olmalarının yanı sıra, en iyi oldukları işe binlerce saat yoğunlaşmalarına bağlar. Gates henüz 13 yaşındayken lise bilgisayarında programlama yapmaya başlamış, liseden mezun olmadan 10.000 saatini programlama yaparak geçirmiştir. Beatles 1960-64 yılları arasında Hamburg’da tam 1200 kez sahneye çıkarak uzmanlığını almıştır. Gladwell kendi gazetecilik deneyiminden söz ederken de, 10.000 saat kuralının doğruluğunu teyit eder.
10.000 saat dile kolay. Bu kuralın tanımladığı uzmanlara saygı duymamak mümkün değil. Kendime baktığımda gelişmeyi sürdürüyorum, uzmanlaşmaya çok yolum var. Gelişmem devam ettikçe zaman zaman sancılı dönemler olacak, bunları aşıp işimi yapmaya konsantre olacağım. Bir gün uzmanlaştığım zaman da, biliyorum gelişmemin sonu olmayacak, öğrenmeye, yenilikleri heyecanla karşılamaya, daha çok bilgi edinmek için soru sormaya, tartışmaya devam edeceğim. Hepimizin uzmanlaşma yolunda kendini geliştirmesi dileğiyle…