İŞ İŞTE ÖĞRENİLİR, SİZ YETER Kİ BAŞARACAĞINIZA İNANIN
Yazar: Ela Erozan Gürsel
Blöf yapmak, biliyormuş gibi göstermek, doğruları çarpıtmak… Çocuklarımıza yapmamalarını söylediğimiz şeylerin başında gelir. Onları açık olmaya, bilmediklerini söylemeye, soru sormaya, hata yaptıklarında kabul edip aynı hatayı tekrar etmemeye yönlendiririz. Oysa iş dünyasında durum o kadar basit değildir. Hatta kimi zaman başarıya giden yolda çocuklukta öğrendiğimiz prensiplerin çoğunu unutmamız gerekebiliyor.
Aynı pozisyonun peşinde olan onlarca hatta yüzlerce kişinin önüne geçmek ve işi almak için kişi herkesten daha iyi olduğunu göstermeye çalışır. İş görüşmesinde iyi bilmediği bir şeyi iyi bildiğini söyler, deneyimlerini abartarak anlatır. Hele işe alım ayağında doğru bir kontrol mekanizması yoksa ağzı laf yapan etkileyici bir kişi rakiplerinin önüne kolayca geçer. Bu tür kişilerin çoğu girişimcilik özelliği ön plana çıkan kişilerdir. Göç yolda düzülür misali işi işte öğrenirler.
Amatör Ruhlu Girişimci Olmalı
Financial Times’da yazılar yazan girişimci Luke Johnson’a göre, başarının sırrı çoğu zaman kişinin iş deneyimi ve nitelikleri ötesinde, aklını kullanarak işi yapacağına inanmakta ve kendine güvenmekte. Hepimiz bir yerlerden acemi olarak çalışmaya başlarız ve kariyerimizin çoğunu konumuzun uzmanı olduğumuzu kanıtlamaya çalışarak geçiririz. Johnson’a göre, burada önemli bir nokta var. O da ne kadar uzun süreli deneyiminiz olursa olsun amatör ruhunuzu terk etmemeniz. Amatör gözlerle dünyaya bakmak yeniliklere açık olmak demektir. Farklı fikirleri dinlemek, yeni projeler konusunda heyecan duymak kişiyi sürekli gelişime itecektir. Girişimci sektörün gidişatını bu şekilde yakından takip edecek hatta liderlik edecektir.
Girişimcilikte Pratik, Teoriyi Yener
Girişimcilik öğrenmekten çok yapmayı gerektirir. Kısacası tüm girişimciler işin başında yapabileceklerine kendilerini ve çevresindekileri inandırırlar sonra gerçekten yaparlar. Tabii ki teknik konuları bu genellemenin dışında tutmak yerinde olur. Örneğin, mimarsan, beyin cerrahıysan, önce teorik bilginin tam olması, sonrasında pratikle işinde uzmanlaşmak gerekir. Hastanın bir beynini açayım sonrasına bakarız gibi bir düşünce pek tabii ki kabul edilemez.
Hatalardan Öğrenmek Esastır
Bazı insanların girişimci doğduğunu, doğalarında kendi kendilerinin patronu olmak olduğunu söyleriz. Aslında bunun anlamı kişilerin herhangi bir komut almadan işlerini baştan sona iyi yapabileceklerine olan inançları ve bu inancı karşılarındakilere göstermeleridir. Girişimci niteliklerine sahip olmak her işi baştan sona başarıyla tamamlamak anlamına gelmez. Girişimcilik yolunda pek çok hata yapılır. İşin en güzel yanı ise, bu hatalardan hiçbir kitaptan veya deneyimli kimseden öğrenemeyeceğiniz dersler alınmasıdır. Saygı ve hayranlık duyduğumuz birçok girişimcinin çoğu zaman başarılarıyla ilgili yazılar okuruz çünkü her zaman başarılar ön plana çıkarılır. Oysa devasa imparatorluklar kurmuş girişimcilerin hayat hikâyelerini okuduğunuzda ne tür büyük hatalar yaptıklarını, bu hataların bedellerini nasıl ödediklerini ve de yaptıkları bazı hataların doğurduğu fırsatların onları nasıl başarılara götürdüğünü okuyabilirsiniz.
Yürümeyi nasıl öğrendiniz? Düşe kalka değil mi? Birden ayağa kalkıp emin adımlarla mutfağın yolunu tutmadınız. Peki ya konuşmayı? Önce anne babanızın bile anlamadığı bir dilde heceler ve uydurduğunuz kelimeleri tekrar etmeye başladınız. Aylar sonra her gün yüzlerce pratiğin ardından düzgün kelimeler ağzınızdan çıkmaya başladı. Kısacası, neyin ne olduğunu ve nasıl söylendiğini öğrenene kadar bıkıp usanmadan hata yaptınız. Hata yapmak herhangi bir işi layıkıyla yapmayı öğrenene kadar kaçınılmazdır. Üstelik sadece bireyler için değil, bu öğrenene dek hata yapma durumu şirketler için de geçerlidir.
Hata yapmak hiçbirimizin hoşuna gitmese de, hatalar içlerinde çok değerli dersler içermekte. Önemli olan o dersleri görmekte. Hızla hataların üstünü örtmektense, hataların nedenlerini, sonuçlarını ve aynı hatalara düşmemek için yapılması gerekenleri incelemek gerekli.
Başarılı Profesyonellere Kulak Verelim
Başarılı iş adamlarına baktığınızda bu insanların her şeyi bilen insanlar değil, başarmaya inanan, güçlüklerle mücadele etmeye cesareti olan ve hatalarından ders alan kişiler olduğunu görüyoruz.
Efsanevi basketbolcu Michael Jordan der ki: “Kariyerimde dokuz binin üzerinde atış yaptım, yaklaşık 300 maç kaybettim. Birçok kez oyun sayısını atmam için takımım bana güvendi, bunların içinde 26 kez oyun sayısını atmayı başaramadım. Yaşamımın geneline baktığımda tekrar tekrar hata yaptığımı biliyorum… İşte bu nedenle başarılıyım.”
Intel şirketinin kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Gordon Moore der ki: “Girişimcilikle ilgili öğrendiğim birçok şey deneme ve yanılmaya dayanır.”
Gates Arama Motorlarını Zamanında Göremedi
Üstün başarılarını milyar dolarlık devasa kurumlara dönüştüren girişimcilerin yaptıkları büyük hatalara göz atalım.
1975 yılında bir yazılım firması kurarak ve yıllar içinde bu yazılımı her bilgisayarın olmazsa olmazı haline getirerek Gates herkese bir vizyoner olduğunu kanıtladı. 1985’te ilk grafik arayüzü Windows 1.0 ile piyasaya verdi, 1995’te milyonlarca Windows 95 kullanıcısını Internet Explorer’la tanıştırarak internetin yaygınlaşmasına önemli katkıda bulundu. Tüm bu öncülüklerine 90’ların sonunda bir yenisini ekleyebilirdi. Gates arama motorlarının hızla yükseleceğini öngörüp bu alanda araştırma ve geliştirme yapabilirdi. Microsoft 1998’te MSN Search’ü çıkardı, bu arama motoru için yeni bir yazılım geliştirmeye dahi gerek görmedi, Inktomi adında varolan bir arama motorunu kullanmayı tercih etti. Arama motorları Gates’in önceliği değildi. O günkü amacı Netscape Navigator’ı yok etmekti. 2005’te Google’a olan yenilgisini ‘Google popomuza tekmeyi vurdu’ ifadesiyle dile getirdi.
2002 yılına geldiğimizde arama motorları konusunda Gates büyük bir fırsatı kaçırdığının farkındaydı. Google’ın verileri bunu çok net bir şekilde gösteriyordu: 348 milyon dolar kar. 1 sene sonra Google’ın açıkladığı kar 2002’nin 3 katına 962 milyon dolara ulaşmıştı. Sonunda Gates karlı arama motoru alanına girmeye karar verdi. 2006’da Windows Live Search’ü lanse etti ancak Google’la rekabet edemedi. 2009’da Microsoft yeni bir markayla piyasaya girdi ve Bing’i çıkardı. İlk ‘düşünce motoru’ olarak lanse edilen Bing arama motorları pazarının ancak çok küçük bir payını alabildi ve Gates’e çok pahalıya patladı demek yanlış olmaz. Haziran 2011 itibarıyla, Bing Microsoft’a 2.5 milyar dolar ek masrafa mal olmuştu.
1998’te Gates arama motorlarına yatırım yapsaydı, bugün Microsoft Google’ın yerinde olacaktı. O dönemde tüm enerji ve kaynaklarını web tarayıcılarına adamıştı. Bir röportajında ‘başarı kötü bir öğretmen olabiliyor, akıllı insanları hiçbir zaman kaybetmeyeceklerine inandırabiliyor’ dedi. Dünyanın hızla geliştiğini, herşeyin bu gelişime ayak uydurmak için değiştiğini hiçbir zaman unutmamak lazım. Zamanında çok iyi bir model oturttuysanız ve meyvelerini yediyseniz, bunun böyle ilelebet devam edeceği fikrine kapılabilirsiniz. Oysa aslolan iyiyi daha iyi yapmak, değişen şartlara göre hep gelişmektir.
Larry Page, Google’la Arama Motorlarının Yıldızı Oldu, Ancak Sosyal Medyayı Kaçırdı
1998’de Larry Page ve Sergey Brin’in kurduğu Google’ın arama motorlarını bambaşka bir boyuta taşıması inanılmaz bir başarı. İlk zamanlarından itibaren Google stratejisini akılcı basit bir plan üzerine kurdu: dikkatli bir şekilde finansal değerini belirledi, Google Maps, Youtube ve Gmail gibi hizmetlerini adım adım geliştirdi. Page de Gates gibi ana faaliyet alanına konsantre oldu, arama motorları alanını büyütürken, sosyal medya devriminin olacağını öngördü ancak harekete geçmedi. 2003 yılında Friendster’ı satın almak için 30 milyon dolar teklif etti ancak Friendster’ın kurucularını satmaya ikna edemedi. O noktada kendi sosyal medya platformunu kurmak için gecikmemeliydi belki de. Ancak 2010’da Google Buzz ve 2011’de yerini bıraktığı Google Plus’a kadar sosyal medyaya yeşil ışık yakmadı. Bir şeyler yapması gerektiğini bilmesine rağmen sosyal medyayı iş planına entegre etmekte gecikti.
Kıssadan hisse potansiyeli görüp ertelememek gerekir. Rekabetin en üst seviyelerde olduğu bir iş dünyasında en büyük hata; fikri ve kaynakları varken harekete geçmemektir.
Bu yazı Dünya Gazetesi'nin Değişim Yelpazesi köşesinde 28.08.2012 tarihinde yayınlanmıştır.