15 49.0138 8.38624 1 0 4000 1 http://hrpozitif.net 300 true 0

HR+

20182F012F172Fca2Feef194bb603a452e96d53edfbb92c1eb.bd2d1

Dijital Dünyada İnsan Kalabilmek

0 Comments

20182F012F172Fca2Feef194bb603a452e96d53edfbb92c1eb.bd2d1Geçtiğimiz haftanın başında dünya gözlerini Facebook skandalıyla açtı. New York Times’ın haberine göre, seçmen profilleme üzerine hizmet veren Cambridge Analytica şirketi nüfuzlu Cumhuriyetçi Robert Mercer’dan 15 milyon dolar yatırımı almış ve karşılığında Stephen Bannon’a Amerikan seçmeninin kişiliklerini ve davranışlarını etkisi altına alacak araçlara sahip olduğunu garantilemişti. Ancak işin gerçeği Cambridge Analytica böyle araçlara sahip değilmiş. Seçmenlerin özel bilgilerine erişmek için dev bir havuz olan Facebook profillerine başvurmuştu ve 50 milyon Facebook kullanıcısının bilgileri izin almadan kullanarak sosyal medya tarihinin en büyük bilgi ihlaline yol açacaktı. Özel sosyal medya aktivitesini Trump’in seçimleri kazanması için teknikler geliştirerek uygulayan firmanın eski kurucu çalışanlarından Christopher Wylie’ye göre, Cambridge Analytica ‘savaşta kural tanınmaz’ prensibiyle faaliyet göstermekteydi, Amerika’da bir kültür savaşı güdüyorlardı ve her şey mübahtı.

Şimdi birkaç adım geriye gidelim ve kendimize şu soruyu soralım: Bu gerçekten bir skandal mıdır yoksa dijital devriminin normal bir izleyişi mi? Kendi elimizle Facebook’a koyduğumuz bilgileri bir üçüncü parti fikirlerimizi etkisi altına almak için kullanıyor.

20182F012F172Fca2Feef194bb603a452e96d53edfbb92c1eb.bd2d1Geçtiğimiz haftanın başında dünya gözlerini Facebook skandalıyla açtı. New York Times’ın haberine göre, seçmen profilleme üzerine hizmet veren Cambridge Analytica şirketi nüfuzlu Cumhuriyetçi Robert Mercer’dan 15 milyon dolar yatırımı almış ve karşılığında Stephen Bannon’a Amerikan seçmeninin kişiliklerini ve davranışlarını etkisi altına alacak araçlara sahip olduğunu garantilemişti. Ancak işin gerçeği Cambridge Analytica böyle araçlara sahip değilmiş. Seçmenlerin özel bilgilerine erişmek için dev bir havuz olan Facebook profillerine başvurmuştu ve 50 milyon Facebook kullanıcısının bilgileri izin almadan kullanarak sosyal medya tarihinin en büyük bilgi ihlaline yol açacaktı. Özel sosyal medya aktivitesini Trump’in seçimleri kazanması için teknikler geliştirerek uygulayan firmanın eski kurucu çalışanlarından Christopher Wylie’ye göre, Cambridge Analytica ‘savaşta kural tanınmaz’ prensibiyle faaliyet göstermekteydi, Amerika’da bir kültür savaşı güdüyorlardı ve her şey mübahtı.

Şimdi birkaç adım geriye gidelim ve kendimize şu soruyu soralım: Bu gerçekten bir skandal mıdır yoksa dijital devriminin normal bir izleyişi mi? Kendi elimizle Facebook’a koyduğumuz bilgileri bir üçüncü parti fikirlerimizi etkisi altına almak için kullanıyor.

İnternet ve dijital devrim konusunda birçok en çok satanlar listesinde kitabı olan, Silikon Vadisi girişimcisi, ve dünyanın en prestijli üniversitelerinde öğretim görevlisi, Andrew Keen’e göre, bu skandal dijital devrimin doğal bir sonucu. Tamamen gönüllü bir şekilde sosyal medyaya bilgilerimizi koyan biziz. Yeni doğmuş çocuğumuz, politik görüşlerimiz, hoşumuza giden ve gitmeyen şeyler, doğrularımız, yanlışlarımız, duygularımız, kızgınlıklarımız, pişmanlıklarımız, mutluluklarımız… kısacası bizi biz yapan her şey. Bunun sonucunda, Facebook’u kendi amaçları doğrultusunda kullanan birilerinin aracı olabiliyoruz.

Andrew Keen’i birçoğumuz “internet eleştirmeni” olarak biliriz. Oysa, internet çağının duayenlerinden. 1990’larda Silikon Vadisi’nde kurduğu Napster ve benzeri “me-too start-up’ı” olarak tanımlanacak Audio Cafe girişimiyle internet çağının öncülerindendi. Dönem dial-up dönemi, Amazon henüz küçük bir kitapçı, Facebook ve Google henuz kurulmamış. Dijital devrim o günlerde Keen’i çok heyecanlandırıyordu, yarınlara iyimser gözlerle bakıyordu. İnternetin dünyayı demokratikleştireceğini, herkesin sesini duyurmaya gücü olacağını, özgürlük getireceğini, daha eşitlikçi bir düzene geçileceğini hayal ediyordu. Son 10 yıl Keen ve dijital devrimle ilgili aynı iyimser görüşleri taşıyanlar için bir hayalkırıklığı oldu. Karmaşık, yanlı, manipulatif bilgiler, problemli kirli bir internet ortaya çıktı ve kontrol edilmez şekilde büyüdü.

Gerçekten her şey ücretsiz mi?

İnternette muhteşem ürünlerin var olduğu, üstelik de bu ürünlerin ücretsiz oldukları doğru. Ancak gerçekten de ücretsizler mi? Bu ürünleri kullanan müşterilerin kendileri birer ürün haline geldi, şimdi uyanma zamanı.

Andrew Keen’in Facebook hesabı yok.

Teknoloji ne her şeyin çözümü ne de her şeyin suçlusu. Üniversitede tarih okumuş biri olarak, Silikon Vadisi’nin bu dijital kaostan çıkmak için tarihe bakması gerektiğini düşünüyor. Dijital devrim insanlık tarihinde ilk yaşanmış devrim değil, sanayi devrimi yaşandı ve insanlar başarılı bir dönüşümün parçası oldu. Şimdi sıra yarınları kurtarmak için dijital devrimin amacına ulaşmasını sağlamakta.

Keen kitaplarında internetin sebep olduğu problemleri nasıl çözebiliriz sorusunun cevaplarını arıyor. 2007 yılında yazdığı kitap “Cult of the Amateur” ile medyanın demokratizasyonuna büyük bir eleştiri getirdi. Kendi girişim tecrübesi, internet balonunun birçok şirketin iflasıyla hızla sönmesi ve birkaç dev firmanın zirveye çıkışı ile, Keen eşitlikçi internetin pek de mümkün olmayacağını görmeye başlamıştı bile, kitabında keskin bir dille bu internet görüşünün ütopyanın ötesine gidemeyeceğini yazdı. Zamanında çok ses getiren kitap bugün herkesin şapka çıkardığı bir kaynak haline geldi. İnsanların gözden kaçırdığı en önemli nokta, internetin demokratikleşmesiyle kapitalizm gözetlemesinin devreye gireceğiydi. Eğer ki, her şeyi ücretsiz verirseniz ve herkes gene ücretsiz olarak blog ve Facebook postu yazmaya veya tweet atmaya zaman harcarsa, sonuç büyük internet firmalarının sizi izlemesi ve sizin bilgilerinizi satması anlamına gelir. İkinci kitabı “Digital Vertigo” ile merceğini sosyal medyaya çevirir. İnsanların adı sosyal olan ancak sosyal olmayan hatta anti-sosyal olan, dijital medya veya teknolojiden çok, narsizm ve ben-merkezciliği ile modern kültürü destekleyen doğasını yerer.

Geleceği nasıl tamir edebiliriz?

Son kitabı “How to Fix the Future” geleceği nasıl tamir edeceğimize odaklanıyor. Bugünümüz kırık dökük dolayısıyla tamire ihtiyacı var. Çok yönlü, çok yüzlü, çok boyutlu problemlerle karşı karşıyayız. Öncelikle dijital ekonominin sonucu oluşmuş bir ekonomik eşitsizlik mevcut. İstihdam krizi, gözetleme üzerine kurulu kapitalist ekonomi ve de kabalık ve yalan habere dayalı global bir kültürel kriz var.

Sonuç, bölünmüşlük.

Keen kitabında bizlere neler öneriyor?

  1. Monopollere son, rekabete ve denetime sonuna kadar EVET.

Monopoller ve diğer şirketler arasındaki eşitsizliği çözmek için denetim gerekir. Kurallar olacak, bu kurallar süs olmayacak, uygulanması için denetlenecek, kuralları uymayana yaptırımlar getirilecektir. Bugün Avrupa Birliği Rekabet Müfettişi Margrethe Vestager dünya teknolojilerini “adil olmaya” çağırıyor. Şirketleri sorumluluk almaya, hesap vermeye, yaptıklarının arkasında durmaya zorluyor. Son bir buçuk senede Google ve Apple’a verdiği vergi cezalarıyla Vestager’in amacı teknoloji girişimlerinin önünü açmak ve inovasyon yapmak isteyen KOBI’lere adil bir ortam hazırlamak. Argümanı basit: hiçbir şirketin rekabeti kapamaya, bir diğer şirketin inovasyon yapma özgürlüğünü elinden almaya hakkı yok. Bu bağlamda hukuki ve vergisel açıdan ne yapılması gerekiyorsa, dünya devlerine kafa tutarak cesurca yapıyor. Keen Vestager’in politikasını sonuna kadar destekliyor. Dijital teknolojiler şirkette tescilli değil, açık kaynaklı olmalı. Geleceği düzeltmenin dijital teknolojiler arasında gerçek bir rekabet ortamı yaratmakla başlayacağına işaret ediyor. Aynen Vestager’in yaptığı gibi diğer hükümetler de rekabet kanunlarını düzenlemeli ve herhangi bir monopol yaptırımı cezalandırmalı.

  1. İşsizlikle mücadele için yeni dünyaya odaklı eğitim.

İkinci büyük problem istihdam krizi. İşsizlikle nasıl mücadele edilir, Keen için adres belli, eğitimle. Ancak eğitim tekrardan düşünülmeli, hangi yetilere ihtiyaç varsa, eğitimin odağı o olmalı. Dünya nereye gidiyor, yapay zekanın domine ettiği, insanın makineyi hayata, işe entegre edeceği, düşünen makineye dönüşeceği bir ortama. İnsanların akıllı makinelerin çağında “insan olmanın” ne demek olduğunu yeniden tanımlaması ve konum alması bu yönde kendini geliştirmesi gerekli. Yaratıcılık beslenmeli, hayatın içine geçmeli, yeni dünyayı şekillendirmeli. Nasıl 19.yy sanayi devrimiyle tarım işleri yerini fabrika işlerine bıraktı, insanlar köy ve kasabalardan şehirlere akın etti. 21.yy’da akıllı makinelerin devrinde benzer bir dönüşüm bizleri bekliyor, nasıl olacak… onu kreatif bireyler ve topluluklar belirleyecek.

  1. Kapitalist “gözetleme ekonomisine” son.
    Üçüncü problem Google ve Facebook’un liderliğinde kurulmuş olan kapitalist gözetleme ekonomisi. Ücretsiz ürünler vererek müşterileri birer ürün haline getiren ve onların davranış trendlerinden para kazanan bir model. Bu model nasıl değiştirilir? İnovatif girişimcilerin hayata geçirdiği fikirlerle. Artık bu teknolojilerin kullanıcıları bu iş modelinin onların yararına olmadığının farkına varmaya başladı, zaman dümeni çevirip yön değiştirme zamanı.
  2. Yalan haberli, kabalık üzerine kurulu kültürel krize inovasyon çözümü.
    Ve de kabalık yalan dolan haberle gelen kültürel kriz. Keen son kitabında kültürel krizi çözmenin yolunun Moore Yasası olabileceğini öne sürmüş. Ütopya kitabı yazarı Thomas Moore’dan çıkardığı derslerden derlediği yeni bir Moore Yasası. Hepimizin dünyayı daha iyi bir yer yapma ihtiyacı ve sorumluluğu var. Kirlenmiş kültürü temizlemek hepimizin görevi. Bu temizleme sürecinde, denetleme ve inovasyonun önemli bir yeri olacak kuşkusuz. Müşterilerin ürünlerin daha iyi olmasında söz sahibi olması şart.

Dijital devrimin büyük oyuncularının topluma geri verme zamanı

Keen’e göre, dijital devrimin öncülerinin sorumluluk alma zamanı geldi. Yetişkin gibi davranmalı, toplumdan kazandıklarını topluma geri vermeliler. Bill Gates yıllardır vakıf işlerine tam zamanlı odaklanmış durumda. Sıra Amazon’un Bezos’unda, Google’nin Page’ninde, Facebook’un Zuckerberg’unde…

En kötüsü, hiçbir şey yapmamak olur…

Keen’in en büyük korkusu bu düzeni değiştirmek için hiçbir şey yapılmaması. Eğer seyirci kalırsak, medya teorisyeni ve yazar Neil Postman’ın sözünü etmiş olduğu teknokrasiye, yani dev firmaların günden güne güçlenip, hükümetlerden dahi daha fazla para ve nüfuza sahip olduğu bir dünyaya dönüşecek. Korkutucu bir yarın… Yani, dünyayı Silikon Vadisinde, Çin’de veya Hindistan’da bir avuç insanın kontrolünde olan dev bir teknoloji şirketi kontrol altına alacak. Teknoloji diktatörlüğü kurulacak. Bir bilim kurgu romanından esinlenilmiş bir sahneye benziyor ancak Andrew Keen’i takip edenler 2000’lerin başından beri öngörülerinde ne kadar tutarlı olduğunu bilirler. Kulak ardı etme değil, harekete geçme zamanı.

kevin grice
Previous Post
İşe Alımcı Dersini Çalışmalı
Depositphotos 63038881 original min
Next Post
Paranın Değil, Problemin Peşinden Gidin

0 Comments

Leave a Reply