Hangi Meslekten Olursan Ol, Yaratıcılığa Gel
Günlerden 7 Ocak 2019. İlk inovasyon yüksek lisans dersimi alıyorum. Seminer tarzı yürütülen sınıfta, tam 20 yıl önce çekilmiş bir video gösteriliyor. ABC News için hazırlanmış yaklaşık 8 dakikalık video Silikon Vadisi’nin en başarılı ürün tasarım firmalarından IDEO’nun süpermarketlerde kullandığımız alışveriş arabasını 5 günde nasıl yeniden tasarladığını göstermekte. IDEO, Steve Jobs’ın 1980’de piyasaya verdiği yepyeni bilgisayar konsepti Lisa’nın faresinden, Free Willy filmindeki devasa mekanik balinaya, yüksek teknoloji medikal cihazlardan diş fırçasına kadar, günlük hayatımızda kullandığımız birçok ürünü tasarlamış bir firma. Firmanın uzmanlığı her ürüne uyguladığı “insan odaklı” tasarım süreci. Ürünün ne olduğundan veya ne işe yaradığından bağımsız, o ürünü kullanıcıların nasıl kullandığına bakıyor ve tasarımı insanın daha kolay, daha verimli nasıl kullanabileceğine odaklanarak geliştiriyor.
1999 yılında çekilen video, bugün bile geçerliliğinden hiçbir şey yitirmemiş takımın tasarım sürecini anlatmakta. Öncelikle tasarım takım işi. Takım deyip de geçmemek lazım. Takım, tasarımcı, mühendis ve pazarlamanın oluşturduğu klasik bir ekipten oluşmuyor. Takım üyeleri kelimenin gerçek anlamıyla farklı meslek, deneyim ve uzmanlıklardan gelmekte. Bir dilbilimci, bir mühendis, bir pazarlamacı, bir psikolog, bir biyolog… IDEO’nun kurucusu Stanford Üniversitesi öğretim görevlisi David Kelley de takımın parçası, kardeşi pazarlama yöneticisi Tom Kelley de, ancak takımda ast üst ilişkisi yok. Hiçbir zaman az deneyimli bir takım üyesinin görüşü patronun veya yöneticilerin görüşünden daha az değerli görülmüyor. Tasarım sürecinde herkes eşit, herkes yaratıcı, herkesin fikri değerli. Pozitif bilimciler, sosyal bilimciler, sanatçılar ve işletmeciler bir arada çalışıp en basit tasarımı dahi, farklı cephelerden, açılardan ve derinliklerden değerlendiriyor.
Alışveriş arabasını tasarlarken takım küçük gruplara ayrılıp sahaya iniyor, yerinde alışveriş yapanların arabayı nasıl kullandıklarını, nelere gereksinim duyduklarını ve neler istediklerini gözlemliyor, alışveriş yapanlarla diyaloga girip sorular soruyor. Bebeği veya küçük çocuğu olanlar, arabayı kategoriden kategoriye hiç yanlarından ayırmayanlar, belli kategorilere hızlı ulaşmak için arabayı arkada bırakıp hızla işini halleden profesyonel alışveriş edenler, market çalışanları, kasiyerler… Gruplar gün sonunda, edindikleri bilgi ve gözlemlerini derleyip ofise dönüyorlar ve verileri büyük takımla paylaşıyorlar.
Toplantılara egemen olan enerji odaklı kaos. Bu enerjiyi maksimumda kullanabilmek ve sonuç almak için süre kısıtlaması uygulanıyor. Her grup topladıkları verileri yansıtan mock-up prototipler yapıyor. Sonra bu prototipleri markete dönüp alışveriş edenlerle beraber test ediyorlar. Daha sonra, sahada gördüklerini bir kez daha prototiplere yansıtıyor ve tüm takımla paylaşıyorlar. En sonunda, her arabanın belli özellikleri ön plana çıkıyor, bu özellikleri bir alışveriş arabasında birleştirip nihai prototipe ulaşıyorlar. IDEO’nun nihai alışveriş arabası, 4 tane alışveriş sepetinin oturduğu kompartmanları olan, sağa sola serbestçe hareket etmek için tekerlekleri 90 derece dönebilen, alışveriş poşetlerinin rahatça asılabilmesi için askı yerleri olan, işleve odaklı yepyeni bir alışveriş arabası.
Bugün IDEO, insan odaklı tasarımı, sağlık, hükümet, eğitim sektörlerindeki kompleks sistemik problemleri çözmek için kullanmakta. 40 yılı aşkın süredir tasarımlarında ilk günkü hayallerini hayata geçirmekteler. Firma, sadece tasarım sürecini değil, yaratıcılığa bakışı kökünden değiştiren bir yaklaşım sergilemekte. Design thinking ya da tasarım odaklı düşünme, artık rutin bir şekilde inovasyon yapma metodolojilerinin başında gelmekte. Bu metodoloji her ürüne olduğu gibi, servise veya iş yapma sürecine uygulanabilmekte. Alışveriş arabasındaki gibi o hizmeti kullananların ihtiyaçlarını tasarımın merkezine alarak.
Doktor, mühendis, usta, kütüphane görevlisi, CEO, finans uzmanı… Meslekten bağımsız olarak yaratıcılık her insanın içinde. Yaratıcı enerji her çalışma alanına yeni bir soluk getirir, kişilerin sınırları esnetmeleri için olanak sağlar. İlle görev, şirket veya meslek değiştirmeniz gerekmez, biraz pratikle bulunduğunuz yeri yaratıcı enerjinizi aktive ederek daha iyi bir yer haline getirebilirsiniz. Yönetici olarak, takımınızın sıkıntılarını gözlemleyip esnek bir çalışma düzenine geçerek veya takımın verdiği geribildirimlerle ve tabi gözlemlerinizle iş süreçlerini yeniden tasarlayarak verimlilik ve ofiste huzuru artırabilirsiniz.
Yaratıcı olmak için kendiniz olun
Hepimizin aklına zaman zaman yaratıcı fikirler gelir. Fikir ancak aksiyonla birleşince hayatın içinde olma şansı bulur. Burada hemen korkularımız devreye girer. “Yok, yok çok saçma!” der içimizdeki o analitik küçük ses, bunu patronum asla kabul etmez, zaten bunun üzerinde çalışmak zaman kaybı olur, verimim düşer, diye iyice bastırır mantığımız. Oysa, cesaretli, risk almayı göze alan, ya başarılı olursa diyen tarafımız ağır basarsa, günde bir saatimizi ayırıp denemeye başlarız yeni fikrimizi. İşte o zaman kendimize deneme yanılma hakkı vermiş oluruz. Bu çok değerli bir haktır, özgürlüktür. Başarısız olma riskini almadan hiçbir zaman başarılı olamayız. Yaratıcılık, kendimizle yüzleşme ve korkularımızı aşma cesaretini göstermeyi gerektirir, kendimiz olma yürekliliğini göstermeyi…
Dalai Lama’nın İngilizce çevirmeni Geshe Thupten Jinpa Tibet dilinde yaratıcılığın karşılığının olmadığını söyler. Yaratıcılığa en yakın anlama gelecek kelime ise, doğallıktır. Yaratıcı olabilmek için doğal olmamız gerekir. Belki de, anaokuluna ilk başladığımız döneme geri gitmeliyiz, özgürce hareket ettiğimiz, saçma olup olmadığını düşünmeden söylediğimiz sözlere, özümüze. Kimsenin ne düşündüğüne aldırmadan, saçmalamaktan, alay edilmekten, başarısız olmaktan korkmadan. Önce kendi kendimize yarattığımız blokları ve beynimizde dolaşan korkuları bir kenara bırakmalıyız… İçimizden doğal olarak gelen yaratıcılığı kullanmak için…