Özüne Dönmek mi, Kendini Yeniden Yaratmak mı?
Pandemiyle birçoğumuz uyku halinden irkilerek uyandık. Kimimiz yıllardır yapageldiğimiz işleri yapamaz veya yapmak istemez hale geldik. Kimi işler kapandı, yok oldu, işimizi kaybettik. İsteyerek, bilinçli olarak veya kaderin bir oyunu emsali, zorunlu olarak iş değiştirdik. Yakınlarımızın zor dönemlerden geçtiğini gördük, onlara destek olduk, kendi kapalı evle iş arasında aynı mekanda sıkışmış hayatlarımızı gözden geçirdik. Değişim istedik. Kendimi yeniden yaratsam, ne olurum, ne yaparım diye kendi içimizde bir yolculuğa çıktık. Yeni kariyerlerin peşinden giden profesyonellerin deneyimlerini gıpta ederek dinledik, okuduk, kendimize umut dolu yollar çizdik.
Yıllardır Financial Times’ta yayınlanan köşe yazılarını takip ettiğim Lucy Kellaway bu kariyer değiştirme yolculuğuna pandemi öncesi başlayanlardan. Financial Times’taki yazılarında, farklı sektörlerden yöneticiler, patronlar ve alanında ünlü profesyonellerle ilgi çekici röportajlar yapar, modern kurumsal hayatla ilgili yazdığı eleştirel yazıları kimi zaman suratımıza bir tokat gibi, kimi zaman ise yüzümüze bir gülümseme getirir, bizi kendi deneyimlerimize götürürdü. Bazen de hiç alışık olmadığımız bir dünyanın kapılarını aralardı. 2017 yılında köşesinde Financial Times’tan ayrılıp öğretmenlik yapacağını duyurduğunda çok şaşırmıştım.
Ve 5 senedir de Doğu Londra’da lise öğretmenliği yapmakta. Kellaway’ın geçen sene Temmuz ayında yazdığı bir yazısı karşıma çıktı, gerçekten kendini değiştirebilir misin sorusunu kendi kariyer, kişisel yaşam değişikliklerini ele alarak yanıtlamaya çalışmış yazısında. Pandemi dönemi ve sonrasında, kariyer değişimi yapmak isteyenlere yardımcı olabilir Kellaway’in deneyimleri.
Yazı köşe yazarlığından öğretmenliğe geçişini ve bu geçiş sonucunda nasıl farklı bir insan olduğunun analizini yakın çevresinin görüşlerini alarak yapmış. 60 yaşından sonra, en üst seviyelere geldiği, ödüller aldığı gazetecilik kariyerini bırakıp, evinden ve kocasından ayrılıp, saçını boyamayı bırakıp lise öğretmenliğine başlamak kendini yeniden yaratmak değilse nedir diye yazmış yazısının girişinde.
Oysa, Kellaway’in yakın arkadaşına göre, bu büyük kariyer değişiminden çok, öze dönüş niteliğinde. Arkadaşına göre insanın kendini yeniden yaratması veya değişmesi mümkün değildir, neysen o’sundur. Kellaway’in annesi öğretmendir, babası ise akademisyendir. Dolayısıyla, yaptığı değişiklik aile mesleğine geri dönmekten ibarettir. Gerçekten öyle mi, pandemi döneminde günlük işlerini bırakıp bambaşka mesleklere geçen milyonlarca insan, yeni bir yaşama başlama serüvenine atılmıyor mu? Belki de Kellaway’in uzun zamandır kendine dediği gibi, daha iyi insanlar olmak amacıyla böyle bir değişiklik yapıyorlar.
Kellaway arkadaşını tam da bu noktada ikna etmek ister ve öğretmenliğin onu daha iyi bir insan yaptığını, kendisinin bunu görüp görmediğini sorar. Eski işinde bir gazeteci olarak görünenin ardındakini görmek için, röportaj yaptığı önemli kişileri sıkıştıran sorular sorduğunu ve iyi olma derdi olmadan gerçeğin peşinden koştuğunu anlatır. Oysa, şuanki işinde Doğu Londra gençlerine işsizlik oranını anlatmak için her gün farklı örnekler bulma çabasındadır. Kimi zaman sabrının tükendiğini, çabalarının işe yaramadığını hissettiği anlar yok değildir ancak günün sonunda bir öğrenci dahi anlattığını anlasa, aldığı tatmin büyüktür. Yani, iki iş arasında farkı yaratan; ne yaptığı, neden yaptığı ve kime fayda sağladığı. Üstelik, iyi bir gazeteci olduğunu bilerek, gazeteciliği bırakmış ve öğretmenlik deneyiminin ilk iki yılında mesleği öğrenme sürecinde büyük savaşlar vermiş. Sınıfındaki 30 ergenin kendisine düşmanca bakışlarla bakarak “bu anlattığınızı YouTube videosundan da öğrenebilirdim” yorumlarına katlanmış. Genç öğretmenlerin kendisini eleştirmesi ve işi ona öğretmesine izin vermiş. Parlak gazeteci kimliğinden sıyrılıp mütevazi bir öğretmene dönüşmüş.
Tabii bu saptamalar Kellaway’in kendi kendine yaptığı analizler sonucunda. Bir arkadaşı ve kızının pek de değişmediği veya ‘iyileşmediği’ yönündeki yorumlarından sonra, Kellaway anketini yakın çevresindeki başka insanlara da açmış ve bu yakın arkadaşlarından da değişmediğine veya daha iyi bir insan olmadığına yönelik cevaplar almış.
Psikolojik çalışmaların da çoğu zaman gösterdiği gibi, kendimize geldiğinde çoğu zaman pek de objektif şahitler değiliz. Bu kariyer değişikliğine neden gittiğini daha derinlemesine incelediğinde, Kellaway daha iyi bir insan olmak veya tevazu sahibi olmak için değil, işimden ve de kendimden bıktığım için bu değişikliği yaptığını anlamış. Öğretmek ise, kendini unutması ve öğrencilerine odaklanması için büyük bir fırsat sağlamış.
Diğer yandan, birçoğumuzun yaşla gelen (ortalama 65 yaş ve üzeri) bir olgunluk prensibi var; öyle ki, genç halimize nazaran daha cömert, daha yardımsever ve daha iyilik sever yapılara bürünüyoruz. Topluma geri vermek, gençler yetiştirmek, onları kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmak bize iyi geliyor. Kellaway yazısının sonunda, hergün okula girdiğinde dışarda berbat bir hava bile olsa, en sevmediği derse pek de hazırlıklı girmese dahi, doğru şeyi yaptığını hissettiğini yazmış. Sevdiği şeyleri yapmak, bahçeyle ilgilenmek, beyaz saçlarla barışık olmak, gece yatmadan çikolata yemek, tüm Annesine özgü davranışlar bugün kendini huzurlu hissettiği rutinin bir parçası. Yaşlandıkça Anne Baba’larımıza dönüştüğümüz bir gerçek.
Belki de Kellaway’in tespit ettiği de bu: değişim adını verdiğimiz süreç, özümüze dönmekten başka bir şey değil. Size iyi gelen işi yapın.