Kötü bir ilk izlenimi silebilir misiniz?
Datassist’in katkılarıyla 19 Ocak 2015 tarihinde Dünya Gazetesinde yayımlanmıştır.
Birkaç saniye içinde oluşturulan ilk izlenimler güçlüdür. Ancak ilk izlenimlere sorgusuz teslim olmamalıyız. Birçok kötü ilk izlenim aşılabilirse uzun süreli dostlukların, iş ilişkilerinin de önü açılacaktır.
İlk karşılaşmanızda her şey ters gitti; birkaç araba önünüzde olan kazadan dolayı toplantıya yarım saat rötarla gittiniz. Üstelik her 10 dakikada bir telefon edip görüşeceğiniz kişinin sekreterine yol durumu raporu verdiniz. Oysa yarım saat sürecek görüşmeyi ayarlamak için araya kimleri sokmamıştınız ki! Sonuç, toplantıya ayrılan sürenin sonunda kan ter içinde toplantı salonuna geldiniz. Sizin toplantınızın olacağı yerde başka bir toplantının hazırlıkları yapılıyor. Hemen telefonda sıkıntılarınızı paylaştığınız sekreteri buldunuz, kızın yüzünde “artık bir daha zor görüşme ayarlarsınız, çok üzgünüm” gibi bir ifade var.
Tam o sırada, ofisinden toplantısına geç gittiğiniz Ahmet Bey çıkıyor. İşte o an elinize geçen son fırsat olabilir, gecikmeden dolayı oluşturduğunuz ilk izlenimi silebilir misiniz?
İlk İzlenimin Etkileri Yadsınamaz
Önce ilk izlenim nedir, nasıl oluşturulur, birkaç saniyelik değerlendirme ne kadar doğru olabilir sorularını cevaplamak gerekir. İlk izlenim tanışmanın ilk saniyelerinde oluşur, kişinin konuşması, duruşu, mimikleri, söyledikleri ve söylemedikleri, giysileri gibi birçok faktörün bize çağrıştırdıkları üzerine kurulu sübjektif bir algıdır. Kimi uzmanlar doğruluğunu sonuna kadar savunurken, diğerleri yanılma payı yüksek birçok yargıdan biri olarak görürler ilk izlenimi.
New York Üniversitesi Psikoloji Profesörü Dr. James Uleman’a göre, ilk izlenim bırakmak için ikinci bir şansınız olamaz. Birçok farklı profesyonel çevrede kişilerin bir araya geldiği doğrudur ancak ilk izlenimler ve kulaktan dolma bilgilerle oluşturulan yargılar, henüz kişiler birbirlerini gördüklerinde, çoğu zaman vücut dilinin etkisiyle, konuşmadan oluşturulmakta. 2009’da Kişilik ve Sosyal Psikoloji Bülten’inde yayınlanan çalışmada kişinin giyiminden postürüne kadar birçok fiziksel faktörün ilk izlenimde önemli rol oynadığını göstermekte. Nisan 2011’de Social Influence dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, gevşek bir el sıkışma kişinin pasif bir kişilik olarak algılanmasına sebep olmaktadır.
Malcolm Gladwell kitabı Blink’te ilk izlenimlerin çoğu zaman doğru olduğunu ve zaman içinde kendini doğruladığını iddia eder. İnce dilimleme teorisine dayandırdığı bu görüşüyle bir insanı saniyeler süresince tanımanın kişinin geneliyle ilgili iyi bir değerlendirme için yeterli olduğunu savunur. O birkaç saniyelik sürede tanınan insan, bir ekmeğin incecik dilimi gibidir, o incecik dilim taze ve lezzetliyse, iyi bir izlenim yaratılır. Ola ki ekmeğin o dilimi dışarda kalıp bayatladıysa, tüm ekmeğin bayat olduğu varsayılır. Oysa bazen dış etkenler insanın olduğundan farklı görünmesine sebep olabilir. Kimi zaman henüz birisiyle yüz yüze görüşmeden bir izlenim bırakırız, kimi zaman da o ilk görüşme anında çeşitli terslikler olur, gaflar yapılır, o ya da bu sebepten iki insan arasında bir elektrik olmaz.
Elinize ikinci bir şans geçse bu ilk izlenimi nasıl değiştirebilirsiniz?
Öncelikle yapmanız gereken neyin ters gittiğini bulmaktır. Tanışma veya toplantının ilerleyen dakikalarında ne zaman tuhaf sessizlikler yaşandı veya toplantı yaptığınız kişi beklenmedik tepkiler verdi, geriye dönük düşünün. Toplantının garip geçmesini önlemek çoğu zaman elinizde değildir ancak sebeplerini doğru teşhis ederseniz bir sonraki görüşmede olanları açıklama ve iyileştirme fırsatınız olabilir.
İlk İzlenimin Üç Lensi
Harvard Business Review’un bu ayki yazısında Heidi Grant Halvorson ilk izlenimin üç lensini anlatan bir yazı kaleme almış.
1.”Güven Lensi”: Kişinin samimiyetini ve yapabilirliğini ölçüyor;
2. “Güç Lensi”: Gözlemleyen kişiye sizin nasıl bir fayda sağladığınızı ölçüyor;
3. “Ego Lensi”: Bu, yeni tanışılan kişinin bir ortak mı yoksa potansiyel bir tehdit mi olduğunu değerlendiriyor.
Aynı fotoğraf makinesinin lensleri gibi, ilk izlenim lensleri de saniyelik algı üzerine çıkarımlar yapıyor.
Aslında henüz ilk karşılaşmada hiç kimse ağzını dahi açmamışken bu lensler işini bitirmiş oluyor. Kişi “merhaba tanıştığımıza çok memnun oldum” dediğinde beynimizdeki amigdala çoktan lenslerdeki bilgileri toplamış, analiz etmiş ve bize kişiyle ilgili milisaniyede oluşturduğumuz yargılara temel hazırlayan raporlar veriyor.
Kötü bir ilk izlenimi düzeltmek için;
İlk izlenimi ikinci bir denemeyle düzeltmeye çalışacaksanız öncelikle buna zaman ve çaba harcamanıza değecek mi ona karar verin.
İlk izlenim gerçekten ne kadar kötüydü?
Bazen kendimize acımasız davranır, kötümser yaklaşır, olayları olduğundan daha kötü görürüz. Gerçekten kötü bir görüşme mi geçirdiniz? Toplantıda kesinlikle ters giden şeyler mi oldu? Önce geriye dönük düşünün ve emin olun. Araştırmalara göre, karşımızdakilerin bizi nasıl algıladığını tahmin etme konusunda çoğumuz yetersiz kalıyoruz hatta alakasız sonuçlara varabiliyoruz.
Özür dileme amaçlı bir takip yapmadan önce, iki tarafı da tanıyan bir tanıdığınızdan durumu değerlendirmesi için yardım alın. Görüşmeyi baştan sona anlatın ve size göre kötü geçen anları detaylı bir şekilde anlatın. Başka birine anlatmak sizin hafızanızı netleştirecek, bir yandan da kafanızın içinde çok daha kötü gibi görünen durumlar konuşmaya dökülünce daha olumlu hisler verebilecektir.
Yüz yüze görüşme talep edin:
Eğer sizin tarafınızda bir hata olduğuna karar verdiyseniz ve ikinci bir şans yakalamak için harekete geçmek istiyorsanız, mümkünse tarafsız bir yerde yüz yüze görüşme talep edin. Çok yoğun kişilerle kısa süre içinde ikinci bir görüşme ayarlamak oldukça zor olacaktır ancak telefon veya e-posta yoluyla kişiye ulaşmanız ve saygısını kazanmanız neredeyse imkansızdır. Yüz yüze görüşmede amacınız samimiyetinizi ve yeterliliğinizi karşınızdakine göstermektir. Halvorson’un sözünü ettiği lensler düşünce prosesinin ilk fazını oluşturur. İkinci fazda ise, kendinizi kanıtlamanız gerekir. İlk izlenimiz iyi de olsa, kötü de olsa, ikinci faza gelindiğinde karşı taraf sizden kanıt bekleyecektir.
Bıraktığınız ilk izlenim kötüyse, kanıtlar daha da önem kazanır. Karşınızdakine dolu dolu, dikkat gerektiren, sizin konunuza hâkim olduğunuzu gösteren kanıtlar sunun. Elinizdeki çalışmalar, geçmiş başarılar, istatistikler vs. karşınızdakinde yarattığınız ilk izlenimin aksine tutarlı, bilgilendirici ve ikna edici olsun.
Anlamaya çalışın, anlaşılmaya değil:
İçe dönük insanların iş ortamlarında sosyalleşmede başarılı olmalarının en önemli sebebi, olayları okumak ve insanların hedeflerini ve duygularını anlamak konusundaki özel yetenekleridir. Eğer birçok dışa dönük insan gibi, karşınızdaki insanın kim olduğunu, hassasiyetlerini, önem verdiği şeyleri anlamadan bir espri yaparsanız veya gereğinden fazla bilgi verirseniz, durup dururken karşınızdakini rahatsız eder, pot kırar, hatta hakaret eder duruma düşebilirsiniz.
Kendinize güvenin:
İlk izlenimde çuvalladıktan sonra kendine güvenmek pek de kolay olmayabilir. Neticede bir yanlış anlaşılma söz konusu oldu veya hatalar yapıldı. Bir yandan bunların bilincinde olduğunuzu gösterirken diğer yandan karşınızdakini, işinizi en iyi şekilde yaptığınıza ikna etmek için kendinize güveninizin tam olması gerekir. Mütevazı olun ancak hep alttan alır konumda kalmayın.
Bu yazı Dünya Gazetesi'nin Değişim Yelpazesi köşesinde 19.01.2015 tarihinde yayınlanmıştır.