Hatırlanmanın Etkisini Daima Hatırlayın!
Datassist’in katkılarıyla 09 Haziran 2015 tarihinde Dünya Gazetesinde yayımlanmıştır.
Toplantılarda yaptığınız iş dışı sohbetleri karşınızdaki ne kadar hatırlıyorsa, size o kadar güveniyor ve sizinle beraber çalışmaktan o kadar memnun demektir.
Financial Times köşe yazarı Lucy Kellaway yazısına okuyucularını basit bir egzersize davet ederek başlıyor. Bir kağıt parçası çıkarın ve Apple logosunu çizin diyor. Çok kolay bir iş gibi geliyor, değil mi? Çiziminizi bitirin ve gerçek logoyla karşılaştırın. Eğer Kellaway veya UCLA psikologlarının tamamladığı araştırmaya katılanlar gibiyseniz, siz de çizdiğiniz logo ve gerçek logo arasında büyük farklar olduğunu göreceksiniz. Ya elmanın ısırığı yanlış tarafta ya da elmanın yaprağını unuttunuz veya bir yaprak yerine iki yaprak çizdiniz… Kısacası, binlerce defa gördüğümüz basit bir görseli hafızamızdan çizmekte zorlanıyoruz.
Hadi alın kağıt kalemi ve çizin Apple logosunu..
Dünyanın en meşhur logolarından birini çizmekte zorlanmakla da kalmıyoruz, birçok benzer Apple logosu önümüze konulduğunda hangisinin orijinal logo olduğu konusunda tereddüde de düşüyoruz. Bunun sebebi nedir?
UCLA araştırmacıları bu durumu dikkat doygunluğu (attentional saturation) ve birkaç adım daha ileriye giderek dikkatsizlik bazlı hafıza kaybı (inattentional amnesia) gibi kavramlarla açıklamaya çalışıyor. Araştırmayı düzenleyenler UCLA’ya giden 85 öğrenciden Apple logosunu çizmelerini istiyorlar. Bu öğrencilerin %89’unun Apple kullanıcısı olduğunun altını çizmemizde yarar var. Sadece 7 kişi logoyu büyük hatalar yapmadan orijinaline yakın çizebiliyor, sırf bir kişi logoyu birebir aynı çiziyor… Orijinaline benzer bir çizim yapamamanın sebebi, öğrencilerin çizim konusunda yetersizlikleri değil. Hafızalarına her gün gördükleri bu logoyu almamış olmaları…
Kellaway’in tüm bu hatırlayamama durumuna cevabı basit; hatırlayamıyoruz çünkü hatırlamak zorunda değiliz. Apple logosu örneği aslında tamamen aklımızdan çıkan birçok küçük detayla aynı kategoride değerlendirilmeli. Özel hayatımda, hala hatırlamakla zorunlu olduğum küçük detaylar ve ailem için önemli etkinlikler mevcut diye yazıyor Kellaway. Örneğin, şampuanın bitmek üzere olduğu veya oğlunun okul gezisi. Ancak işle ilgili her şey bilgisayar ortamında kayıt altına alındığı için hafızasını neredeyse tamamıyla sıfırlaması mümkün. Neden tüm detayları aklımda tutayım ki, tüm toplantıları ve teslim tarihlerini dijital takviminize kaydetmeniz ve kendinize otomatik olarak gelen hatırlatmalarla belli aralıklarla hatırlatılmanız yeterli.
Teknoloji hafızamızın yerini alıyor…
Teorik olarak, bu bilgisayara her şeyi kaydetme sistemi ile bilgisayar parolanız dışında hiçbir şeyi ezbere bilmenize gerek yok. Hiçbir bilgiyi boşu boşuna hafızanızda tutmanıza, bu işlem için herhangi bir enerji harcamanıza ihtiyaç yok. İş arkadaşlarınız ve patronlarınızla olan konuşmalarınızın kayıtları e-maillerinizde, takviminiz Google veya Apple sayesinde bilgisayarınızda, akıllı telefonunuzda, bulutta, yani her gittiğiniz yerde hep yanınızda. Bu bilgilere ulaşmanız için sadece birkaç dakikaya ihtiyacınız var, o kadar…
Aslında makinelerin insanların gündelik işlerini yapar hale gelmesi okul hayatından iş hayatına ve tabii gündelik hayatımıza birebir yansımakta. Nasıl ki hesap makinelerinin yaygınlaşmasıyla 4 işlem hesabını yapmaz ve zaman içinde yapamaz hale geldiysek, benzer bir durum hafızamızda tuttuğumuz verilere de bulaştı. Notlarımızı akıllı telefonumuza alır, hatırlamalarımızı bir alarm gibi kurar hale geldik, sekreterimize bana bunu hatırlat diyeceğimize aynı tembihi teknolojinin yardımıyla telefonumuza uyarlıyoruz.
Kurumsal hafızanın değeri hafife alınmamalı
Bu dijital kayda tek muhtemel istisna olarak kurumsal hafıza gösterilebilir. Kurumsal hafıza şirketin geçmişidir, yıllar içerisinde yapılanlar, denenip başarılı olmayan girişimler, nedenleri, dahil olan kişiler, sonuçlar, çözümler, çözümsüzlükler vs… Ancak az sayıda kurum bugün kurumsal hafızanın önemine hakim. Bugünün karar vericileri deneyimli çalışanların ‘ama bu çözüm geçmişte işlememişti..’ veya ‘zamanında bu denendi ancak eksileri artılarını götürdü’ gibi konuşmalara kulaklarını tıkamayı tercih ediyorlar. Dünün hatırlanması ve yarınların planlanmasında dikkate alınması yeni yöneticiler için bir değer olarak görülmüyor. Bilakis, geçmiş onları sıkıntıya sokuyor. İş dünyasında da tarihin tekerrürden ibaret olduğu unutulmamalı. Geçmişte yapılan işlerden ders çıkarabilmek için kurumsal hafızanın değeri bilinmeli.
İşyerinde hatırlamanız gereken iki şey
O zaman, işle ilgili hatırladığımız iki şey nedir? En basit şey güvenlik kartı. Şirkete girip çıkmanızı, bir departmandan diğerine gidip gelmenizi sağlayan her kapıyı açan maymuncuk. Kimimiz boynuna asıyor, kimimiz kemerine iliştiriyor. Ne yaparsa yapsın yanından ayırmamaya, bir yerlerde unutmamaya özen gösteriyor. Kaybetmek demek ofise girememek, şirket içinde fiziksel dolaşımı ve erişimi kaybetmek anlamına geliyor.
En büyük şey ise, işyerinizde çalışan kişileri tanımak. Tabii ki, isimlerini hatırlamak ve onlara konuşma sırasında isimleriyle hitap etmek çok büyük bir avantaj. Ancak özellikle büyük kurumlarda çalışanlarımız için, bu her zaman mümkün değil. İsimlerini hatırlayamasak da, yüzleri hatırlamak çok önemli. Yüzlerle yapılan işleri, departmanları, olayları birleştirmek kritik önem taşımakta. Bir diğer deyişle, insanları isimleriyle hatırlayamasanız da, yaptıklarıyla hatırlamak onlara verdiğiniz değerin doğrudan göstergesi.
Daha önce beraber iş yaptığınız veya yıllar öncesinde aynı okula gittiğiniz kişileri hatırlayamamak karşınızdaki insana kendisinin yeteri kadar önemli olmadığını hissettirebilir. Kişinin kendisini kötü hissetmesine neden olur. Oysa, geçmişten birini tanımak, onunla aklınızda kalan önemli bir konuyla ilgili soru sormak, kişiyle anında bağlantı kurmanızı sağlayacak, iş ve kişisel ilişkinizi bıraktığınız yerden devam ettirme imkanı verecektir. Başarılı üst düzey yöneticilerin, politikacıların hep çevrelerindeki insanı hatırlama konusunda çok başarılı olduklarını duyarız. Liderlerin olmaz olmaz özelliğidir aslında bu insani bağlantı kurabilme yetisi. Her birey kendisine değer verilmesini ister, bir liderin kendisine değer verdiğini bilmek kişiyi daha da mutlu eder, onurlandırır. Liderin yapması gereken soruları ve aksiyonlarıyla ilgisini göstermektir. Kişiye özel konuları hatırlamak, takip etmek, hassas konular üzerinde çalışmalar yapmak ve bunları kişisel bazda paylaşmak lideri kitlesiyle – çalışanları veya vatandaşları – yakınlaştırır. Günün sonunda hepimizin etten kemikten insan olduğumuzu hatırlatır.
Hatırlanmak duygusal zekadan daha önemlidir
Hatırlanmak bazen duygusal zekadan daha da büyük önem taşır. İlle de patronunuzun bizimle her konuda veya sorun karşısında empati kurmasını beklemezsiniz ancak bir üst düzey yöneticinin belli olaylar karşısındaki duruşunuzu hatırlaması ve takdir etmesi size çok daha iyi gelir, kendinizle gurur duymanızı sağlar. Katıldığınız büyük toplantılarda normalde yakın çalışmadığınız birçok insanla görüşme şansı bulursunuz. Bu toplantılarda işle ilgili konuşmalardan önce hal hatır sorulan küçük sohbetlere dikkat edin. İlişkilerin çoğu kişilerin birbirlerinden haz edip etmemesi bu kısa konuşmalarla belli olur. Karşınızdakiyle ne ölçüde bağlantı kurarsanız, o kişiyi daha çok hatırlar, o insanla o kadar iş yapmak ister, sempati duyarsınız ve o kişiye güvenirsiniz. Bu hissiyat sadece liderler için değil, hepimiz için geçerlidir.
Yakın gelecekte bir gün, giyilebilir teknoloji, hatırlama işini bizim için yapabilecek hale gelecek. Yüzleri tanıyarak veritabanındaki isimlerle hızla eşleştirebilecek. Ancak o noktaya gelindiğinde hatırlanabilmek bugünkü değerini kaybedecek. İnsanların bizi hatırlamasını istememizin sebebi her gün yüzlerce insanla temas halinde olduğumuz günümüzde hatırlamanın zor ve dolayısıyla değerli olması.
Eğer bugün dış kaynaklara delege ettiğimiz birçok iş gibi, hatırlamak da bilgisayar ve diğer teknoloji aygıtlarının işi haline geliyorsa, yaratılan değer sıfırlanacak. Hatırlanmak kimse tarafından istenen bir şey olmayacak. Bugün hatırlanmak istiyoruz çünkü hatırlanmak bir diğer kişinin bizi değerli bir birey olarak gördüğünün işareti. Birden herhangi bir çalışan olmaktan çıkıp, ismimiz, kimliğimiz, yaptıklarımız ve yapacaklarımızla her zaman daha fazla değer yaratma potansiyeline sahip üretken biri olarak görülüyoruz. Aslında hepimizin kendimizi görmek istediği yer de işte bu…
Bu yazı Dünya Gazetesi'nin Değişim Yelpazesi köşesinde 09.06.2015 tarihinde yayınlanmıştır.