Geçici İşlerden Kariyer Fırsatı Yaratın
Bazı işler fırıncı, marangoz, terzi gibi baba meslekleridir, çıraklıktan küçük yaşlardan itibaren görerek ve yaparak öğrenilir, bazıları ise, doktorluk, avukatlık gibi eğitimle edinilen mesleklerdir. Bazen de maddi ihtiyaçlar, tesadüfler, engeller bizleri hayatımızın bir döneminde belli işleri yapmaya iter. O işlerde çalışıp ya o günkü ihtiyaçlarımızı gideririz, işin uygun olup olmadığına takılmadan, o işi iyi kötü yaparız. Ya da bu işten geleceğe yönelik bir fırsat çıkarır kariyere dönüştürürüz.
Seth Godin geçen haftaki blog yazısında herkes kendi mesleğini yapıp meslekler arası ticaret edilirse işlerin daha verimli sonuçlar doğuracağını yazmış. Fırıncı ve demirci örneğini vermiş Godin. Fırıncı ve demirci ticaret yapmak zorunda. Fırıncı ekmeği demirciye göre çok daha etkin ve etkili bir şekilde yapabilir. Demirci ise, ekmek yapmaya kalkarsa, kendi demir işlerine ara verip verimini düşürecek, üstelik işin sonunda aynı lezzet ve kalitede ekmek yapamayacaktır. İşlerin en etkin şekilde ilerlemesi için, demirci demir işlemeye, fırıncı da ekmek yapmaya konsantre olmalıdır. İşini etkili yapan birinden ürün veya hizmet almak ve kendi uzmanlık alanına konsantre olmak, ekonomiyi ve toplumu ileri taşır. İşin içine bartering değil de para girdiğinde de, aynı düzen yürür. Birine hizmetinizi satar, aldığınız parayla, başkasından ihtiyacınız olan hizmeti alırsınız.
Aynı bartering ve iş bölümü kavramı kimsenin pek yapmak istemediği işler için de geçerlidir: bu işler fazla kalifikasyon gerektirmez, para ihtiyacından insanların yaşamlarının belli dönemlerinde yapmak zorunda kaldıkları işlerdir bunlar. Örneğin, Singapur’da yaşarken eve temizliğe gelen hizmetçilik işlerini ya Filipinli ya da Endonezyalılar yapardı. Garsonluk işleri gene Filipin asıllılarındı. Yirmi seneyi aşkın süredir Hindistan Amerikan firmaları için call center merkezi olarak biliniyor. Firmalar da, temizlik, garsonluk, çağrı merkezinde satış gibi hizmetleri alan firmalar kendi çalışanlarına yaptırmadıkları işleri başka firmaların çalışanlarına yaptırırlar. Kendi bünyesinde istihdam etmeden onların çalıştıkları firmaya hizmet bedeli öderler.
Amerika’da üniversiteyi bitirdikten sonra ilk işim dergi abonmanlığı yenileyen bir telemarketing firmasında müşteri yöneticiliğiydi. Müşteriler, finans, gezi, kültür ve eğlence alanlarında ileri gelen dergi firmalarıydı. Çağrı merkezi çalışanlarının profili ise, cep harçlığı kazanan öğrencilerin, iş değiştirenlerin, eski hükümlülerin arasında olduğu geçici çalışanlar, başka hayallerini gerçekleştirmeyi hedefleyenler. Sürekli telefonda geçen 8 saatlik vardiyalar. Hep aynı metnin tekrar edildiği, ikna etmenin işin özü olduğu monoton konuşmalar. Oldukça zor bir iş. Benim raporlama yaptığım yönetici ve de bugün şirketin sahibi çağrı merkezinde saatli çalışarak işe başlamış, işi her yönüyle öğrenmiş, sorumluluklarını arttırmış ve şirketin genel müdürlüğüne daha sonra da patronluğa erişmiş.
Hintli yönetmen Ashim Ahluwalia’nın Mumbai’deki çağrı merkezi çalışanlarının hikayesini ele alan John and Jane belgeselini geçtiğimiz hafta sonu izledim. Hindistan’ın farklı şehirlerinde kurulan ve Amerikalı firmaların satış departmanlarının bir uzantısı gibi işleyen bu çağrı merkezlerini bir avuç çalışanın bakış açısından anlatmış film. Hintli çağrı merkezi çalışanlarının binlerce km öteden aynı pop kültür dilini kullanarak Amerikalı tüketicilere sigorta, elektronik, medikal ürünler satmaları, çalışanların yaşamlarının farklılıkları görülünce daha da çarpıcı hale geliyor. Çağrı merkezi eğitimleri dışında, hiçbir temasları olmayan bir kültürün insanlarını tanımaya, anlamaya çalışıyor ve onların ihtiyaç duydukları (veya duymadıkları) hizmetleri satıyorlar. Üstelik vardiyalarını Amerika saatinde yapıyorlar.
Çağrı merkezinin en başarılı satışçılarında benzer özellikler göze çarpıyor: bu çalışanlarda işinde başarılı olmanın getirdiği kendine güven ve başarı hissi var. Kendilerini takımın parçası olarak gören, satışta başarılı olduğunu keşfetmiş ve bunu bir başarı öyküsüne dönüştürmüş kişiler.
Geçtiğimiz senelerde yüksek lisans eğitimi yaparken, bir profesörüm sohbet sırasında şöyle demişti: “Akademik kariyerinde ilerlemek için kimsenin yapmaya gönüllü olmadığı işlere talip oldum. Bu sayede çevremden saygı ve takdir gördüm, üst düzey yönetim tarafından görünürlük kazandım.” Bir diğer deyişle, profesör herkesin gittiği yoldan gidip zorlu bir rekabet ile savaşacağına, daha az tercih edilen yolları bilinçli olarak seçmiş ve sıkı çalışıp onlarda başarılı olmuş.
Çağrı merkezi de benzer bir yol. Belki çok sayıda insan geçici bir iş olarak bakıp bir süreliğine geçinmek için telefonda satış yapıyor ancak işinde sivrilip yönetici kadrosuna dahil olma hedefiyle çalışan az insan var. Sizde popüler mesleklerin peşinden gitmek yerine, karşınıza çıkan, ilk görüşte hayalinizdeki iş olmayan bir iş fırsatını kariyerinize dönüştürebilirsiniz. Aynı benim ilk yöneticimin yaptığı gibi.
Tesadüfleri iyi değerlendirin. Bugün faturalarınızı ödemek için yaptığınız işten yarın kendi işinizi kurabilirsiniz.