Kaybolan Meslekler: Korseci, Yorgancı, Mıhlamacı
Çocukluğumda İstanbul sokaklarını seyyar arabasıyla arşınlayan eskicinin ‘eskici’ diye naralar atmasını hatırlıyorum. Kış akşamları geçen bozacı, kamyonette meyve sebze satıcısı, sokağın köşesinde kapısı hep yarı açık duran bakırcı-kalaycı dükkanı, biraz ileride korunaklı ve trafiği az olan genişçe bir apartman girişine konumlanmış ayakkabı boyacısı hep çocukluk anılarımın parçası. Annemin çocukluğunda taze süt getiren sütçü, dondurmacı, Anneannemin çocukluğunda ise, macuncu gibi şu an tam olarak ne olduğunu unuttuğumuz gelenekler ve de onları yapan ustalar var.
Zaman değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor, insanların yaşamları değişiyor. Teknoloji, küreselleşme, gelenekleri, lezzetleri, değerleri etkisi altına alıyor. Her genç Amerikan filmlerinden gördüğü hamburgeri, pizzayı kendine yakın hissediyor, karnı acıktığında ne ısmarlayalım diye düşünüyor. Belki sipariş listesinde hala lahmacun, kebap, ayran var ancak Bursa’nın en meşhur İskender Kebapçısı’nın yanında yıllarca ter döküp değerli bir meslek erbabı olmak için çalışmak pek de gerekli değil, hızla evine teslim edilecek ve de zaman kaybetmeden kaynını doyuracağın sıradan bir yemek hizmetine her an her yerden ulaşabilirken.
Yaşamın hızı, ustalaşma hızına, ustanın çırağını yetiştirme süresine, iki tarafın beklentilerine ve de tüm bu süreci satın alacak müşterinin istek ve ihtiyaçlarına göre şekil alıyor. Yani, artık çıraklıkta başlayan genç tek amacını bir gün o mesleğin ustası olmak olarak görmüyor. Önüne daha iyi bir fırsat çıkarsa yoluna başka bir alanda devam ediyor. Müşteri de ille her gün kebap yemiyor ya da illa şu Usta’nın kebabını yiyeyim diye ısrarcı olmuyor. Bu durumun kaçınılmaz sonucu da bazı mesleklerin ve zanaatların yok olması anlamına geliyor.
Öyle ki bu alternatifleri değerlendirme hissi sadece çırak-usta ilişkisinde değil, babadan oğula geçen birçok meslekte de görülüyor. Baba mesleğinin kaybolmasını istemese de, çocuklar daha iyi bir gelecek, daha tatmin eden imkanların peşinden gitmeyi, finansal ve mesleki özgürlüklerinin olacağı alanlara yönelmeyi tercih edebiliyorlar.
Storytel’de Rita Ender’in “Kolay Gelsin: Meslekler ve Mekanlar” kitabı tam da bu zamana ayak uydurmakta zorlanan, yılların hatta yüzyılların geleneklerini günümüze taşıyan mesleklerden söz etmekte. Eski İstanbul’u İstanbul yapan bugün müzeye konulacak son derece değerli ancak idame etmekte hem maddi hem de manevi açıdan zorlanan meslekler, mekanlar ve meslek erbaplarının hikayeleri.
Beyoğlu’ndaki kuruluşu 1936 yılına dayanan Kelebek Korse mağazası incelten korseleriyle meşhur. Zamanında hem atölye olarak sipariş üzerine korse, sütyen, külot dikmiş hem de iç çamaşırlarını tamir etmiş. 2016 yılında yükselen kira masrafları ve süren davaların bedelleri karşısında ayakta duramayan dükkan kapanmış.
12 yaşından itibaren kendini şapka yapmaya adamış Madam Katia’nın Tepebaşı’ndaki Hacopulo Pasajı’nda bulunan şapkacısı hala ayakta durma savaşı vermekte. Beyoğlu’nda şapka döneminin altın çağını yaşamış, bugün kıymetini az sayıda insanın bildiği, geleceği Madam Katia’nın kızına emanet olacak bir müessese.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde yazdığı gibi, sahibinin karakterine bürünen ve yaşamının nabzını tutan kol saatlerini emanet alıp tamir eden saat tamircisi Mustafa Demirci. Bir saatin ömür boyu kullanıldığı dönemden, Çin işi en moda markaların taklitleri işporta saatler ve spor-teknoloji tutkunlarının AppleWatch’larıyla yani tamire değil yeni saat alma trendine karşı duran ya da ayakta durmaya çalışan zor bir meslek.
Türkiye’deki büyük fabrikalara aşağıdan açılıp kapanan vasistas sistemi üreten demirci Gabi Usta. Elde çekiçle demir vurmaktan bugün makinayla üreten bir demir ustasına dönüştürmüş mesleğini.
Elyaf kullanımıyla çocuklarına baba mesleğini geçiremeyeceğini kabulünü yapmış Kadıköy’ün yorgancıları Nuri, Ayhan ve Seyit Ustaları.
Hızlı modanın karşısında müşterilerinin sipariş ettiği gömlekleri kişinin ölçüsünü alarak kesen, diken ve müşterinin isminin baş harflerini işlemeye gönderen Beyoğlu gömlekçisi Celalettin Benli.
Beyoğlu Balık Pazarı’ndaki Üç Yıldız Şekerlemecisi’nin İnebolu’nun Ahmet Fikri Bey’in kurduğu üç nesil şekerlemeci. Akide şekerinden marmelada, badem ezmesinden şekerli tatlılara birçok spesiyalitesi var dükkanın. Ahmet Fikri Bey’in oğlu Feridun Bey Galatasaray Lisesi mezunu ve ağabeyiyle beraber 1955’ten bu yana dükkanın işletmecisi. Fransızların ‘mignon’ diye tabir ettiği ve peynirin peynirciden, şekerin şekerciden alındığı günlerden, süpermarket ve dev cazibe merkezlerinin egemen olduğu bugüne getirmişler aile işletmelerini.
Sevan Nizamyan Kapalıçarşı’da bir mücevhercinin yanında çırak olarak başlamış çalışmaya. Ustası babasının bir tanıdığıymış, hemen askerden sonra henüz 20 yaşındayken mıhlamacılık mesleğini (yüzüğün, bileziğin, küpenin vs üzerine taşı takmak) Arto Usta’nın yanında öğrenerek ilk ekmek parasını kazanmış. Ailecek bugüne kadar görüştüğü ustasına bağlılığını babamdan çok gördüm ustamı nasıl koparabilirim ki diyaloğumu diyerek anlatmakta. Sevan Nizamyan bugün yeni nesil Ermenilerin kuyumculuk yerine, geleceğe dönük bilgisayar üzerine mesleklerle ilgilendiğini söylüyor, fabrikasyona dönüşen kuyumculuk zanaatine ilgi kaybolmakta.
Burada sadece birkaçına yer verebildiğim Rita Ender’in meslek erbaplarıyla söyleşilerinden oluşan bu kitap beni nostaljik ve buruk bir yolculuğa çıkardı, Rum’u, Musevi’si, Ermeni’si, Levanten’i, Türk’ü ile nasıl zengin bir kültürümüz ve geleneğimizin olduğunu ancak değerini bilmeyip bu zenginlikleri korumadıkça nasıl kaybolduğumuzu görmek çok acı. Oysa, nasıl koruyor Fransızlar Paris’teki küçük dükkanlarını, esnaflarını, fırıncılıktan mücevherciliğe, şarapçılıktan terziliğe ve modaya tüm geleneklerini, görgülerini, dillerini…
Sonra aklımdan çıkaramadığım deprem bölgesini düşünüyorum. Babadan oğula geçecek hangi dükkanlar yerle bir oldu, hangi meslek erbapları mesleklerini çıraklarına devredemeden aramızdan ayrıldılar… Değerli meslek bilgimizi, geleneklerimizi, kültürümüzü nasıl gelecek nesillere sürdürülebilir bir şekilde aktarabiliriz?