Do You Speak Plaza Türkçesi?
İşyerinde bambaşka bir dil konuşmanız mı gerekiyor? İş jargonu İngilizceden dilimize girmiş terimlerle dolu. Brainstorming, FYI, geribildirim, matriks yapı gibi terimlerin egemen olduğu bir dil.
-Bu fikri geliştirmek için kısa bir beyin fırtınasına ne dersiniz?
-Lütfen düşüncelerinizi paylaşın, geribildirimler bizim için çok önemli.
-İleriye dönük planlarımızda daha esnek çalışma saatlerine adapte olmalıyız.
-Konuyu çözmek için bu yol haritasını izleyelim.
Küresel iş yaşamında İngilizce en yaygın dil olarak kabul görmekte. Ancak günlük konuşma İngilizcesi yeterli değil. Nasıl ki İngiltere’de, İskoçya’da ve Amerika’da birbirinden farklı terimler, argo kelimelerle İngilizce konuşuluyorsa, iş İngilizcesi de günlük dilden farklı. Kurumsal dünyanın kendine göre deyimleri var. Çoğunun orijini İngilizce deyimlerden gelmekle beraber, gerek İngilizce gerekse diğer dillere çevrilmiş haliyle, ofis jargonu şirketlerde çalışanların kabul gördüğü iletişim biçimi olarak benimsenmekte.
Klişeleşmiş, herkesin dilinde olan ancak anlamı boşaltılmış birçok terim mevcut bu iş jargonunun içinde. Steven Poole tarafından yazılan Ekim 2013’ye yayınlanan ‘Who touched base in my thought shower?’ kitabı ofis dilinin klişelerini ele alıyor, ofis çalışanlarının bu klişelerin içinde kaybolduklarını dile getiriyor. Üstelik bu terimler bulaşıcı nitelikte. Çoğu çalışan bu içi boş terimlerin bir kısmından hiç hoşlanmıyor, hatta çevresinde bu sözleri duymaktan ve kullanmaktan bıkmış durumda. Ancak işlerinde başarılı olmak için kendilerini aynı dili konuşmak mecburiyetinde hissediyorlar.
Ofis Jargonundan Örnekler
Poole’nin kitabından alıntılar içeren Guardian makalesi ofis jargonu sözlüğünden kelimelere yer veriyor. Birçok kelime orijinal İngilizce haliyle farklı dillerde özellikle uluslararası firmalarda yaygın bir şekilde kullanılmakta.
(Annual Leave) Yıllık izin: Tatile çıkmak iş e-postalarımızda otomatik mesaj olarak ‘yıllık izin’ adı altında geçiyor. ‘Şu tarihler arasında yıllık izinde olacağım. Acil konular için Ahmet Bey’i arayabilirsiniz.’
(Expectations) Beklentiler: Beklentiler çoğu zaman hedeflerin ötesinde yöneticilerin takdirine – ya da insafına kalmış – esnek değerler. Bir yönetici projesinin başında ‘herkes çok sıkı çalışırsa, takım olarak beklentilerin üzerine çıkmamamız için sebep yok’ diyebilir. Beklentilerin üzerine çıkmak çok iyi bir iş çıkarmayı hedeflemek demektir. Ancak yöneticilerin bireysel ve kolektif beklentileri doğru belirlemeli, takımını da bu yönde yönlendirmelidir.
(Going forward) Önümüze bakmak: ‘Bundan sonra,’ ‘gelecekte,’ ‘temiz bir sayfa açmak’ gibi anlamlara gelen ‘going forward’ deyimi genellikle geçmişte yapılan hataları geride bırakmak ve geleceğe bakmak anlamında ofis jargonunun en çok kullanılan terimleri arasında. Ofis jargonundan nefret edenlerin de en hararetle nefret ettiği kelimeler. Amacı; kötü olaylar yaşandıysa da, artık bunları konuşmanın zamanı değil. Geleceğe bakıp hataları tekrarlamamanın farklı bir yarın planlamanın zamanı. Özellikle politikada ‘geleceğe bakmak,’ ‘ileriye gitmek’ gibi sözcükler altında aynı anlamları buluyoruz. Barack Obama’nın hükümeti geçtiğimiz sene yazılı beyanatlarında tam 600 kez ‘moving forward’ kelimelerini kullanmış.
(Heads-up) Haberin olsun: Sana bu konuda önceden bilgi vermek istiyorum. Haberin olsun… İngilizce terim heads-up yani birebir tercümesi kafalar yukarı. Bir yandan önemli bir şey söylediğini karşınızdakine hissettirirken diğer yandan o kişiyi uyarmak veya dikkatini çekmek istediğinizi gösteriyorsunuz. Bu terim Amerikan mühendisleri ve askerlerini potansiyel bir tehlikeye karşı uyarmak amacıyla 20. yüzyılda ilk kez kullanılmaya başlanmış. Gerçekten de boyunlarını uzatıp kafalarını kaldırmaları isteniyormuş. Daha sonra mecazi anlamı ön plana çıkarak, ölüm kalım meselelerinde askerleri uyarmak amacıyla itinayla kullanılan bir terim haline gelmiş. Ofis ortamında bugün gelişi güzel bir şekilde her türlü dikkat edilmesi gereken konuda kullanılmakta.
(Issue) Mesele: Herhangi bir problem varsa, ona açık açık problem demek ofis ortamına yakışmaz. 1. Çalışanları korkutursunuz; 2. Daha da önemlisi problem ile yöneticiler veya patronlar sorumluluk altına girer. Oysa, çok daha ılımlı bir söylemler; ne kadar komplike olursa olsun sorunlara ‘mesele’ diyerek herkesin içini rahatlatabilirsiniz. Problem ne kadar büyük olursa olsun sakın ola ‘problem’ olarak dile getirmeyin… bu mesele şirketinizi iflasa götürecek büyüklükte olsa bile…
(Journey) Yolculuk: ‘Yaşam bir yolculuktur’ söylemi vardır ya, iş yaşamı da işte öyle bir yolculuk. Üstelik küçük küçük farklı farklı yolculuklardan oluşuyor. İyi günde kötü günde insanları farklı yerlere götüren bir yolculuk iş yaşamı. Bir şirkete çalıştığınız sürece yaşadığınız zorlukları, ödülleri, mutlu anları, başarı ve başarısızlıkları bir gözünüzün önüne getirin. Başarınızdan dolayı prim aldığınız zamanlar da mevcut, şirketin bütçe kesintilerinden mağdur olduğunuz dönemler de.
(Leverage) Kaldıraç görevi görmek: İngilizce’de leverage fiili kimi zaman kullanmak, yararlanmak kimi zaman ise destek vermek, hızlandırmak gibi anlamlara gelebiliyor. Kelime anlamı kaldıraç olan leverage 1960’larda finans dünyasında borç alınan parayla yapılan spekülasyonlar için kullanılan bir teknikti. Bugünse, orijinal anlamında çok uzak oldukça geniş bir şekilde kullanılıyor.
(Matrix) Matriks: Modern ofisin her yerinde matriksi görebilirsiniz. Yönetim matriksi, fonksiyonel matriks, proje matriksi vs. Bu matriks yapılar filmde olduğu gibi, sanal realiteyle gerçeği birbirinden ayıran, çalışanların ilaçlarla uyutulduğu, insanlığının sonunun geldiği ve kötü bilgisayarların dünyayı ele geçirdiği bir düzeni mi anlatıyor? Hayır. Gerçek pek o kadar enteresan değil. Matriks aslında bir hesap tablosu.
(Offline) Offline: Off the record ya da kayıt dışı, gizli olarak demenin yeni biçimi. Birden grup halinde konuşurken biri size bunu offline’a alalım derse, bilin ki bunu daha sonra yalnız kaldığımızda konuşalım anlamına geliyor. Hepimizin bir sanal realite içinde yaşadığımızı hissettiren bir diğer İngilizce iş jargonu offline’a geçmek.
(Let me revert) İzin ver sana geri döneyim: Herhangi bir konuda karşınızdaki bir şey istediğinde, doğrudan tamam hallederim demek yerine ‘ben sana bu konuda geri döneyim’ demek moda.
(Thought shower) Düşünce yağmuru ya da eski adıyla beyin fırtınası: Beyin fırtınası epilepsi hastalarının ataklarını çağrıştırdığından birçokları tarafından tercih edilmeyen bir terim haline geldi. Popüler olmakla beraber, doğru ortam, doğru kişilerin katılımı sağlanmadığı durumlarda pek de efektif olmayan ve zaman kaybına yol açan bir metot olarak görülüyor.
(Synergy) Sinerji: Farklı bireylerin veya takımların beraber çalışarak fikir, uzmanlık ve deneyim alışverişi yapması. 30-40 yaş aralığında olan profesyonellerin çocukluğu Voltran adında çizgi filmle geçmiştir. 5 ayrı robot birleşerek devasa robot Voltran’ı oluşturur ve kötülerle savaşır. Sinerji de işte böyle bir şey. Birbirinden farklı güçlü yönlere, uzmanlık alanlarına, niteliklere, bilgi ve deneyim birikimine sahip bireyler birleşir ve güçlü bir takım oluşturur. Aralarındaki olumlu etkileşim ise bugünün iş jargonuyla sinerjidir.
Türkiye’de Ofis Jargonu
Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans öğrencileri Begüm Fidan, Ece Özkapitan, Onur Çınar ve Besim Kosova gerçekleştirdikleri bağımsız araştırmada özel sektör çalışanlarının kullandıkları İngilizce kelimeleri-ifadeleri, kullananların yaş aralıklarını dikkate alarak incelemişler. İşyerinde iletişim halindeyken çalışanların hangi sebeplerden İngilizce kelimeleri tercih ettikleri ve İngilizce kullanımının hangi yaş aralıklarında daha sık görüldüğü çalışmaya katılan toplam 280 denek üzerinde analiz etmişler.
Kullanımı (artık) kaçınılmaz teknik terimlerin kapsam dışında tutulduğu araştırmanın sonuçlarına göre, 20-59 yaş aralığındaki çalışanların çoğu çalışma yaşamlarında İngilizce ifadeler kullanmaktadır. Çoğu çalışan İngilizce ifadeler kullanmayı sıradan bir durum olarak nitelendirmektedir. Katılımcıların belli bir kısmı İngilizce kelimelerin kendilerini bilgili ve konularının uzmanı olarak gösterdiğini belirtmiştir. Katılımcıların %74’ü mesleklerinin doğası gereği İngilizce kullanımının kaçınılmaz olduğunu ifade etmiştir. Katılımcıların önemli bir çoğunluğu işyerinde İngilizce kelimeler kullanmaktan rahatsızlık duyduklarını belirtmekle beraber, özel yaşamlarında da İngilizce kelimeler kullandıklarını söylemişlerdir. Tahmin edileceği gibi İngilizce kullanımından duyulan rahatsızlık yaş ile doğru orantılı bir şekilde artmaktadır. Türkçeleştirme kampanyasına katılımcıların %70’i sıcak bakmaktadır. Ancak 25 katılımcıyla yapılan detaylı görüşmelerde genç çalışanların İngilizce terimler kullanmaktan rahatsız olmadığı belirtilmiş. Sadece 35 yaş ve üzeri grubun Türkçeleştirme kampanyasına katılma konusuna olumlu baktığı saptanmıştır.
Çalışma sonuçları birçok İngilizce kavramın iş diline entegre olduğunu ve profesyonellerin bu dili benimsediğini göstermektedir. Bazı terimlerin Türkçeleşmesi ve iş dünyasında kabul görmesi zor olacaktır. Özellikle internet ve sosyal medya çağının içinde büyüyen genç neslin İngilizce terimlerden arınma olasılığı çok daha düşük görünmekte.
GSÜ’li araştırmacılar, dilimizin bulunduğumuz coğrafya sebebi ile her zaman çevre diller ile etkileşim içinde olduğunu inkar etmiyor, ancak son dönemde iş hayatını domine eden ticaret dili İngilizce’nin artık günlük hayatımıza ve dil kültürümüze de süratle sirayet ettiğine ve bu hızlı girişin öncekilerinin aksine çok daha doğrudan ve ne yazık ki Türkçe’nin öz zenginliğini yıkıcı şekilde ilerlediğine dikkat çekiyorlar.
Bu yazı Dünya Gazetesi'nin Değişim Yelpazesi köşesinde 21.01.2014 tarihinde yayınlanmıştır.