Sadelik IN, Tükenmişlik OUT
Günümüzün en yaygın psikolojik hastalıklarından biri de tükenmişlik sendromu. Çok yoğun çalışmak, şirket içi ve şirket dışı rekabetin önünde olmak, en iyi müşteri hizmetini vermek, en iyi marka olmak, vs.. Tüm bu “en”ler bizi kocaman bir stres volkanı haline getirir, kimimiz zaman zaman patlarız, kimimiz ise son noktaya kadar her şeyi kontrol altında tuttuğumuza inanır, hiç beklenmedik bir anda ruhsal ve fiziksel olarak çökeriz, dış dünyaya kendimizi kapar, parmağımızı oynatacak gücü kendimizde bulamaz hale geliriz.
Deliler gibi çalışıyor ancak bu tür sağlık sorunlarının asla başınıza gelmeyeceğini düşünüyorsanız tekrar düşünün. Eğer kendinize dikkat etmez, çılgın çalışma saatlerine devam eder, fiziksel ve ruhsal sağlığınızı hiçe sayarsanız, eninde sonunda sizin de başınıza benzer bir durum gelebilir. Nina Zippin’in entrepreneur.com için yazdığı yazısında Kronos Inc ve Future Workplace’nin Amerika genelinde 614 insan kaynakları yöneticisiyle gerçekleştirdiği ankete göre katılımcıların %95’i, tükenmişlik sendromunun, çalışan verimliliği, şirkete duydukları bağlılık ve motivasyon alanlarında yıkıcı etkilere sahip olduğuna işaret ediyor. Yöneticilerin %46’sı çalışanların yarısının şirketten ayrılma sebebini tükenmişlik sendromu yaşamalarına bağlamış. Peki, şirketler çalışanlarının sağlığını riske eden bu duruma karşı neler yapabilirler?
Günümüzün en yaygın psikolojik hastalıklarından biri de tükenmişlik sendromu. Çok yoğun çalışmak, şirket içi ve şirket dışı rekabetin önünde olmak, en iyi müşteri hizmetini vermek, en iyi marka olmak, vs.. Tüm bu “en”ler bizi kocaman bir stres volkanı haline getirir, kimimiz zaman zaman patlarız, kimimiz ise son noktaya kadar her şeyi kontrol altında tuttuğumuza inanır, hiç beklenmedik bir anda ruhsal ve fiziksel olarak çökeriz, dış dünyaya kendimizi kapar, parmağımızı oynatacak gücü kendimizde bulamaz hale geliriz.
Deliler gibi çalışıyor ancak bu tür sağlık sorunlarının asla başınıza gelmeyeceğini düşünüyorsanız tekrar düşünün. Eğer kendinize dikkat etmez, çılgın çalışma saatlerine devam eder, fiziksel ve ruhsal sağlığınızı hiçe sayarsanız, eninde sonunda sizin de başınıza benzer bir durum gelebilir. Nina Zippin’in entrepreneur.com için yazdığı yazısında Kronos Inc ve Future Workplace’nin Amerika genelinde 614 insan kaynakları yöneticisiyle gerçekleştirdiği ankete göre katılımcıların %95’i, tükenmişlik sendromunun, çalışan verimliliği, şirkete duydukları bağlılık ve motivasyon alanlarında yıkıcı etkilere sahip olduğuna işaret ediyor. Yöneticilerin %46’sı çalışanların yarısının şirketten ayrılma sebebini tükenmişlik sendromu yaşamalarına bağlamış. Peki, şirketler çalışanlarının sağlığını riske eden bu duruma karşı neler yapabilirler?
Çalışmaya göre, çalışanların tükenmişlik sendromu yaşamasına sebep olan üç ana faktör var: düşük maaşlar, yapılabileceğin ötesinde iş yükü ve çok sayıda gece mesaisi… İK yöneticilerinin %29’u çalışanların işleriyle şirketin hedefleri arasında bağlantı kuramamalarını da tükenmişlik sendromuna katkıda bulunan faktörler arasında saymakta.
Bu işaretlere dikkat!
Hepimiz stresi iş hayatının doğal bir parçası olarak kabul etmiş durumdayız. Ne zaman dur demeliyiz? Hangi seviye stres ve yorgunluk tükenmişliğe yol açar?
Seattle bazlı SEO şirketi AudienceBloom’un kurucu CEO’su Jayson DeMers tükenmişlik sendromunun kapıda olduğunu işaret eden bu beş maddeye dikkat etmemiz gerektiğini savunuyor. Bu işaretleri girişimciler için kaleme almış ancak maddeler her profesyonel için geçerli.
1. İşe gitmek için herhangi bir istek veya heyecan duymuyorsunuz.
Hiç kimse her gün işe gitmekten heyecan duymayabilir ancak işinde iyi olanlar genelde işlerine gitmekten mutludur. Tabii ki inişler çıkışlar olacaktır ancak genel olarak kafalarında işleriyle ilgili olumlu bir imaj vardır.
Eğer sizin için durum tam tersine döndüyse, sabah uyanmakta ve iş için hazırlanmakta zorlanıyorsanız, bu ruh haliyle savaşın. İşinizde hoşunuza giden şeyler bulmaya çalışın. Hoşunuza gitmeyen işleri mümkünse delege edin, takımınızdan yardım alın. Kendiniz ve çevrenizdekilerle açık bir iletişim kurun.
2. Artık çalışma arkadaşlarınız, partnerleriniz ve müşterilerinizle iyi geçinemiyorsunuz.
Bir şirket kurdunuz veya bir takım yönetiyorsunuz. Takım arkadaşlarınızı siz seçtiniz. Bir saatlik görüşmede karşınızdakini tam olarak anlamak ne kadar mümkün diyebilirsiniz ancak normalde anlaştığınız bu insanlardan sürekli şikayetçi olduğunuz bir duruma geldiyseniz, önce sorunu kendinizde aramanız gerekir. Onlar neleri yanlış yapıyor? Siz bu yanlışları beraber düzeltmek için onlara şans tanıdınız mı?
3. Fiziksel olarak ve ruhen yorgunsunuz.
Bu yorgunluk her girişimcinin ve yöneticinin rutininin sonucu diyebilirsiniz. Ancak farkında olun ve bu yorgunluğu önemseyin. Kendinizi daha fazla zorlarsanız, hastalanacaksınız. Baş ağrısı, sırt ağrısı, baş dönmesi gibi fiziksel sıkıntılar yorgunluğunuzun eseri. İşi mümkün olduğunca delege etmeyi öğrenin.
4. Sürekli kötümser veya eleştiren bir tavır içindesiniz.
Birçok girişimcinin kumaşı iyimserdir. Yarısı boş bardakların hepsi yarım doludur. Birden tam tersini düşünmeye başladıysanız, işinizle ilgili sürekli karamsar tablolar çiziyorsanız, bu sizin kötümser iç dünyanızın su yüzüne çıkması anlamına gelir. Çok sıkı çalışmanızın sonucunda çok az getiri sağladıysanız, beklentileriniz karşılanmadıysa, bu durumun sizi sarsmasına izin vermeyin. Gelecek için umutlu olun. Tabii ayağı yere basan planlardan da vazgeçmeyin.
5. Kendinizi soyutlanmış hissediyorsunuz.
Tükenmişlik sendromu içinde olup olmadığınızı anlamanın en basit yolu bu histir: her zamanki gibi işe gidip geliyor, işlerinizi otomatiğe bağlamış bir şekilde yapıyorsunuz ancak tam bir hissizlik, uzaklaşma, soyutlanma durumu içindesiniz. Neredeyse bedeninizden çıkmış kendi kendinizi dışardan bir yabancı gibi izliyorsunuz. Yaptığınız işlerin hiç bir anlamı yok, projeler gereksiz, iş genel olarak anlamsız.
Tüm bu işaretleri doğru okuyun. Durum tespiti yaptıktan sonra kendi kendinize yardım edin. Hayatınızı basitleştirin. Lüzumsuz yüklerden, yapmak istemediğiniz ıvır zıvırdan hemen kurtulun. Özgürleşin.
Çözüm: Minimalizm
Drew Hansen Forbes’ta yayınlanan yazısında, işinizi basitleştirmeyi ve tükenmişliği önlemeyi amaçlayan 5 minimalist prensibi kaleme almış.
15 Aralik’ta Netflix Amerika’da gösterime giren Minimalizm: Önemli şeyler üzerine bir belgesel programında, kendilerini minimalist olarak tanımlayan Joshua ve Ryan Amerika’nın çeşitli eyaletlerine 10 ay süren kitap turlarını tamamlarken, sade yaşam alanları konusunda tanınmış düşünürlerle röportajlar gerçekleştirdiler.
Minimalizm tanımları şöyle: mümkün olduğunca basit ama ondan da basit değil. Diğer bir deyişle, minimalizm fazlalıklardan, gereksiz şeylerden kurtulmayı hedeflemekte.
İhtiyacınız olan temel şeylerle yaşamak geçtiğimiz senelerde popüler olan bir yaşam tarzı. Birçoğumuz yavaşlamayı, hayatın akışında kaybolmamak için anın farkında olmayı çok daha bilinçli seviyelerde yapmaya başladık. Batılılar ya da daha net konuşmak gerekirse kapitalist toplumlar maddesel varlıkların insanı mutlu etmediğinin farkına varmış durumda. Sürekli tüketime odaklı hale gelen toplumlar manevi değerlerinin ve ruh sağlıklarının gün geçtikçe kötüleştiğinin farkına varmakta.
Farkında olduğumuzdan, değişim istiyoruz. İnternet fazlalıklardan, yıllar içinde biriktirilmiş ve kullanılmayan eşyalardan kurtulmak için önerilerle dolu; gardırobunuzu nasıl basitleştirebilirsiniz, yediklerimizi nasıl sadeleştirebiliriz gibi… Tabii bu gibi önerilerin yanında, içinde olduğunuz ve çoğu zaman boğulduğunuz sistemin içinden çıkıp (merdivenin son basamağına geldiğiniz kabarık maaşlı kurumsal işinizi bırakın ve kitap yazmak için Ege’de küçük bir kıyı kasabasına yerleşin gibi) kurumsal dünyadan kaçışı ve hayat kalitesini arttıracak birçok öneri de mevcut.
Ancak sistemin içinden çıkmak, savaştan kaçmak, ben bu dünyanın bir parçası değilim diye ret hakkını kullanmaktan ileri gidemiyor. Çok iyi bir çalışansınız, bilgi sahibisiniz, yaratıcısınız, kurumsal dünyaya veya girişimci olarak iş dünyasına sunabileceğiniz birçok şey var… Neden oyundan çıkasınız ki? Minimalizmin en son noktası inzivaya çekilmek olarak düşünülebilir ancak bu durumda dünyayı değiştirmek için kendi kendinizi etkisiz eleman ilan etmiş olursunuz. Kısacası, odaklanılması gereken soru, kurumsal dünyada kalıp minimalizmi nasıl uygularım olmalıdır.
Minimal Yaşamın Basit Rehberi adını verdiği çalışmada Leo Babauta, hayatını birikmişliklerden arındıran 5 prensibi şöyle sıralıyor:
1. Gereksiz şeyleri atın.
Her güne kısa bir meditasyonla başlayın. Amacınız uyanmak ve anın farkına varmak olsun, tüm duyularınızı uyandırın, negatif düşüncelerden uzaklaşın. İşyerinizde, masanızda ve dolaplarınızda birikmiş, hiçbir işe yaramayan şeylerden kurtulun. Bilgisayarınızdaki resimleri ve dokümanlar için dosyalar açın, sonradan aradığınızda en kolay bulunacak şekilde isimlendirin. Çalışırken çok fazla sayıda sekmeyi açık tutmayın, bu durum konsantrasyonunuzu bozacak, işinizi hızlı bir şekilde tamamlanmanızın önüne geçecektir. Gününüzde boş planlanmamış zaman aralıkları olsun. Örneğin, iki toplantı arasında kendinize düşüncelerinizi toplamak ve nefes almak için zaman verin. 5 dakika bir ara bile olsa, bir toplantıdan aralıksız diğerine devam etmekten iyi olacaktır.
2. “Esas”larınızı tanımlayın.
Günlük programınızı hafifletin. Gereksiz şeyler için zaman ayırmayın. Sınırlarınızı net koyun. Daha az toplantı ile daha çok diyaloga açık olun.
Gün içinde e-postalarınıza bakma sıklığınızı azaltın. Acil dikkatinizi isteyen bir konu olduğunda takım arkadaşlarınızdan size mesaj atmalarını veya size telefonla ulaşmalarını isteyin. E-postalarınıza her an bakmanız gerekliliğini ortadan kaldırın.
Evinizle işinizin yakın olması en büyük zaman ve enerji tasarrufu olacaktır. Mümkünse taşının.
Sizin için hayatta ve kariyerinizde neyin önemli olduğunu tespit edin ve buna göre ilerleyin.
3. Hiçbir şeyi öylesine yapmayın.
İşe başlamadan önce her gün başarmayı hedeflediğiniz üç şeyi yazın ve o üç şeyi yapmadan ofisten ayrılmayın.
Farklı amaçlar ve işler için farklı yerleri tercih edin. Örneğin, çalışma masanızda yemek yemeyin. Kendinize yoğun konsantrasyonla çalışabileceğiniz sessiz, gizli köşeler bulun. Ne zamanki kimse bölmeden bir proje üzerinde çalışmak isterseniz, bu köşelere sığının.
Gün içinde kendinizi yenilemek, spor yapmak, kahve içmek veya kitap okumak için küçük aralar verin. Bu araları içine alan sağlıklı bir ritim oluşturun. Ne yaparsanız yapın, hakkını vererek yapın.
4. Hayattan zevk alın.
Çalışma arkadaşlarınızla iletişim kurun, ortak yönlerinizi, nelerden hoşlanıp hoşlanmadıklarını öğrenin. Günde en az bir kez havadan sudan sohbet etmeye zaman ayırın.
Kafa dengi olan iş arkadaşlarınızla daha derin sohbetlere girin. Hikayeler anlatın, tatil resimlerinizi gösterin. Skype toplantısı yapmak yerine yüz yüze görüşün. Telefon etmek yerine görüntülü konuşun. E-posta atmak yerine telefon açın.
Ofisinize gitmek için farklı yollar deneyin. Doğada yürüyün. Öğle arasında yürüyüşe çıkın. Ofisinizi veya masanızın çevresini sevdiğiniz resim ve posterlerle donatın.
Tatile çıktığınızda zihniniz de sizinle tatile çıksın, işi tamamıyla arkanızda bırakın.
5. Derleyin, toplayın, düzenleyin.
Her iş gününün sonunda kendinizi sınayın: neleri başardınız, neleri daha iyi yapabilirsiniz.
Günü bitirirken bir ritüelle kapatın. Kafanızda iş bitti eve, aileme odaklanma zamanı geldi mesajı belirsin.
Yaşamınızı sadeleştirmek ve hayattan zevk almanızı sağlamak için işinizi bırakıp bir sahil kasabasına taşınmanıza gerek yok. Sadece maddi ve manevi gereksiz şeylerden kurtulun. İşinizin, özel hayatınızın keyfini çıkarın.